Zemheri temalı, karla kaplı fantastik filmlerde mutlaka bir dağa tırmanma sahnesi olur... Tırmanırken ayağının altındaki taş falan kayar ya hani, düşme tehlikesi yaşar başrol oyuncusu illaki... Lakin en son finalde zirveye bir el uzanır, ayağının zorlamasıyla kendini düzlüğe atar bizimki... Manzara bildiğin "paradise"!!! İşte Kiev maçı anlattığım o sahne Yen gruplara kalıyorsun "cennettesin"... Atmosfer düzelir lige sirayet eder, topçuna özgüven gelir... Hadi hayırlısı...

Aylar sonra bir sağ açıkla sahaya çıktık. Rashica'dan sonraki en önemli ayrıntı da Masuaku'nun yokluğunda solda Meraş değil de sağ bek Onur'un tercih edilmesi... Muleka'nın ön direğe koşup kafa vurmasıyla başladı maç. İyi... Kontrollü ve ayağa pas, kenarları kullanma derken Gedson da golle burun buruna geldi... Onlar da burunlarının ucunu gösteriyordu ara sıra ama bizim tavrımız 'burnunu her şeye sokma' şeklindeydi!!! Rashica ile Muleka'nın kanat değiştirmesi, ikili üçlü kombinasyonlar ufaktan keyif veriyordu... Lakin gol her şeydi ve onu bekliyorduk...

Kiev'in öne çıkışı, sahanın boyunu uzattığından yakınlaşma ve pas trafiğinde sıkıntı yaşıyorduk... Ne zamanki rakip yarı sahaya yerleşiyorduk, kumaş kalite değiştiriyordu... İkinci yarıya bir torba dolusu korner, frikik, gol pası ve atakla başladık...

Bir Kiev atağında yüreğimiz ağzımıza geldi ama dönen topta bir Aboubakar klasiğinde o ağzımız dünyanın tavanı kadar açıldı. 32 dişimiz görünene kadar bağırdık... Takımın yarısını geçti neredeyse Aboubakar sonra öyle pis bir yere vurdu ki topu Breh! Breh! Breh! 1-0... 65'e geldiğimizde oyunun şimdiye kadar olan bölümünü domine ettiğimizi söyleyebilirim. Lakin son 10 dakikada Muleka'nın birisi gol pozisyonu olmak üzere tam dört atağı ezdiğini, denge sorunu yaşadığını, notlarımız arasına alabiliriz...

Ve gol atamadıkça şahsileştiğini!!! Böyle olmaz Muleka... Bakhtiyar ve Rebic değişiklikleri geldiğinde dakika 77'yi gösteriyordu... Önde baskı kurup rakibi oynatmamak göze hoş geliyordu... Maçın hakeminin de aynı bizim hakemleri andırırcasına silah çeker gibi kart gösterdiğini belirtmek istiyorum... Bu nedir ya?!

Necip'in eksiksiz oynadığını, Amir'in bütün delikleri kapattığını, Onur'un ve Rosier'in bir şimendifer gibi gidip geldiğini, Elimizin de tırmandığımız dağın son karışına vardığımızı, Mavi göğün, mavi denizlerin, şelalelerin çiçeklerin bizi beklediğini Son düdükle şanı yürüsün Beşiktaş'ımın Diyerek sonlandırıyoruz yazımızı... Bekleyin bizi...

Alen MARKARYAN / Akşam