Yine uzun bir yazı olacak, okuyup da sabredecek olanlara hem özürlerimi hem de teşekkürlerimi sunarım.

Önce benim için daha az önemli hatta yazının ikinci kısmına göre hiç de önemli olmayan tarafından başlayayım.

Eğri oturalım doğru konuşalım. Her ne kadar sistem geliştirmenin, yüksek maliyetlerle takım kurma düzenine karşı çok daha doğru bir kavram olduğunu düşünsem de ve bu tip bir teknik heyetin yılmaz savunucusu olsam da ışık göremiyorum. Açıkça söylemek gerekirse takım, kadronun barındırdığı kaliteyi ve potansiyeli kesinlikle ama kesinlikle sahaya yansıtmıyor, yansıtamıyor. Tribün zaten hoca ile ilgili çıkışını yaptı ve arada köprü möprü de bırakmadı. Tercihtir tabi ki saygı duymak lazım. İnsanlar beklenti içerisinde ve günümüzün tüketim hızı çok yüksek. Öyle sabır, eziyet, acı, kan, gözyaşı ve sonrasında zafer hesapları kalmadı. Benim gibi dinazorlara mahsus kulüp tarihine ve geleneklerine bağlılık. Artık kazın ayağı öyle değil. Gel gör ki yatırımlık bir durum da göremiyor kitleler, ee tabi geleceğe dair umut da kalmıyor bu ortamda. Anlaşılan o ki bundan sonra teknik heyet ve yönetim bir tarafta, taraftar bir tarafta olacak. Önemli olan futbolcu grubunun hangi tarafı seçeceği. Oyuncular bir mucize olur, çabalamaya karar verir, dünya kupasına kadar ki 4 maçı 9-12 puan arasında bitirir ise belki Valerian hoca devre arasına takımın başında girer. Ama benim sahadan aldığım enerji pek o yönde değil. Hocanın ipleri elinde tutamadığını hissettirdi bu maç bana.

Geldiği ilk gün itibari ile üçlü profesörüyüm ben diye başlayan Ismael hocanın, oyuncu grubunun nazlanması ile dörtlüye döndüğü iyiden iyiye belli oldu artık. Yoksa onun kafasında hep çift santraforlu bir format olduğu sezon başı çalışmalarına yansımıştı. Sadece duruş değil eleştirlien noktası hocanın, bazı operasyonel eksiklikler ve karar verme zamanlaması da tartışma konusu.  Pazar günkü maçta da çok acemi teknik heyet hataları vardı. Oyundan bana göre  Salih değil Josef çıkardı mesela. Ama hoca ne hikmetse dökülen Josef’i oyunda tuttu. Kafadan Gedson oynardı kesinlikle. Zaten Salih ve Josef ikilisi çabukluk kalitemizi inanılmaz aşağı çekiyor. Sonra Redmond skandalı. Adamın becerebildiği tek bir iş var (Başakşehir maçında da gösterdi bunu) kendi sağına vurup 3-4 metre çabukluğunu kullanıp içeri kesmek. Bunu da çok iyi yaptı ikinci yarı ve de golün hazırlayıcısı oldu. Yahu hocam, Muleka'yı sokmuşsun oyuna, sağda da olsa kötü solda da olsa kötü. Bari sağ açıkta gayet iyi oynayan adama  dokunma. Zaten orta kafa golden başka bir yaratıcılığı olmayan takımda son 10 dakika kessin sağdan içerde 3 forvetin bir şeyler yapmaya çalışsın. Ayrıca Weghorst konusu var. Tamam çok iyi niyetli, enerji katıyor, çok çabalıyor, fiziksel olarak üstün olduğu muhakkak ama devamlı da oynamaz yani. Fener maçında verdin kağnı gibi yavaş ama bunun gibi uzun stoperin kucağına, rakip oyuncuyu yıldız yaptın. Tayfur konusu bambaşka. Muleka gibi küsmüş, suratı turşu satan oyuncuyu atacağına sahaya sana girdiği her maçta ivme kazandırmış, elinde ne varsa ortaya koyan Tayfur’u neden tutuyorsun yanında? Valla kimse kusura bakmasın, konu Beşiktaş olunca babamı tanımayanlardanım. Bu satırlarda her hocaya yukarıdakilerden daha ağır eleştiriler yapılmıştır ve yapılacaktır. Tabi ki uzman bir teknik direktör olarak değil, bir taraftar olarak gördüğümüzü Beşiktaş’ın faydasına yazmaya, konuşmaya çalışıyoruz. Gönül ister her şey süt liman olsun, hoca hatalarından ders alsın, taraftar biraz daha töleranslı olsun ve yukarı doğru ivmelenelim. Ama bu son satırları yazarken bile ne bu işin çok zor olduğunu düşünüyor insan.

Ha bakın yukarıda yazdığım bölüm her takımın başına gelir. Bizim çok uzun dönemli de gelmiştir. Bir krize girersin, değil Valerian tillahı gelse çıkartamaz seni. Spordur olur. Hele Türkiye’de başka etkenlerle daha da kolay olur o iş deyip asıl kısma geçelim...

Beşiktaş kulubünün çok çok büyük başka bir sorunu var. Maalesef uzun zamandır kulüp eriyor. Yokuş aşağı freni patlamış kamyon gibi gidiyor. Yok yok mevzu yüksek borç değil. O zaten ülkenin sorunu. Her kulüp o borçlara sahip. Beşiktaş’taki sorun camianın yok olması. Bakın etrafınıza, camia dediğiniz şey sadece başkan, Rahmi Koç ve taraftardan ibaret kalmış durumda. Başka hiçbir kişi, kurum, iş adamı, iş kadını vs ortada yok. Sponsor dediklerimiz bizden çok kendilerine fayda sağlıyorlar. Allah razı olsun tabi bulanlardan da olanlardan da fakat yetiyor mu sizce?

Sayın arkadaşlar basketbol kadın takımımız 43 sayı fark yedi bu hafta. Attıkları sayı 45. Erkek basket takımımız  29 sayı fark yiyordu Ksk’dan adamlar frene basmadan önce. Kadın Voleybol nerede bileniniz var mı? Erkek voleybol şubesi? Peki bu saydığım şubelerde bırakın Efes'i Vakıfbank'ı Arkas'ı, asıl Fb ve Gs neler yapıyor farkında mıyız? Yahu bu adamların borcu harcı yok mu? Taraftar açısından onlar zengin biz fakir olayına katılmıyorum. Stat, televizyon, ürün vs gelirleri ile baksanız geride kalabiliriz ama kabul edilebilir bir farktır, öldürmez yani. Asıl sorun kulube dışardan sahip çıkanlarda, topyekün spor kulubü yönetim mantalitesinde. Hep söylerim tekrar yazayım. Beşiktaşlı uyanacak, kongreymiş seçimmiş bu ıvır zıvır parti demokrasisi işlerinden kurtulacak. Akil adamlar bir araya gelip kulubü tekrar yapılandırmanın çalışmasına başlayacaklar. Bu sadece mevcut başkanların sırtına binerek olmaz. Tüm eski başkanların bir araya geleceği ve dışarıda kalan mali yapısı çok kuvvetli Beşiktaşlıların da içeri çekileceği bir yükseliş hareketini planlanmalıdır bana göre. Yok o böyle yok bu böyle yok ben gelirsem o gelmesin yok bu olmasın herkes geçecek bunları. Beşiktaş taraftarı da bırakacak Ismael'miş Sergen'miş Şenol'muş işlerini. Şampiyonluk dediğin şeyde 1 gün seviniyorsun, bak Fenerli 10 senedir olmuyor ama her branşta çarpışıyor sonuna kadar. Sen ise Bandırma basketten hülle ile aldığın çocuğu 10 bin dollar daha fazlaya satmaya çalışacağım diye pazarlık peşindesin. Profesyonel branşın var ise, kutsal formanı giydirip sahaya çıkartıyorsan ve kendine büyük camia diyorsan hakkını vereceksin.

Tekrar ediyorum bu yük mevcut yönetim ya da başkanın tek başına altından kalkabileceği bir yük değil. Zaten onlara ya da önceki başkanlara kalsa hemen kapatacaklar futbol dışı tüm şubeleri ama kapatan başkan olarak tarihe isimlerinin geçmesini istemiyorlar. Sayın Ahmet Nur Çebi’nin oturduğu koltuğun verdiği yetki ile bir yönetim devrimi başlatması, hiç utanmadan sıkılmadan yaşı, statüsü, mali durumu, bilgisi, becerisi olan herkese sefer görev emri çıkartması gerekmektedir. Artık, desibel rekoru kıran muhteşem Beşiktaş tribünü korosu, Beşiktaşlı duruşu, Şerefin ile oyna Hakkın ile kazan, şerefli ikincilikler vs gibi romantik söylemlerin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bunları unutalım demiyorum tabi ki bu değerler zaten kodlarımızda var ama ya gerçek, yani ayağımızın altından kayan giden büyüklük?

Neyse hakikaten bu sefer çok uzun oldu... Bu kadar koca koca yazıya da gerek yokmuş aslında, başlık anlatmış her şeyi...

Duhuliye.com