Depremin ilk günlerinde göz yaşları içinde yardım isteyen, kendi kayıpları ve acılarını bir yana koyup nerede ne eksik var ise canla başla çalışan iki isim... Hatayspor Teknik Direktörü Volkan Demirel ile eski milli futbolcu Gökhan Zan... Bu süreçte en saygı duyduğum, gözümde de gönlümde de tahta oturttuğum insanlar oldu. Gökhan Zan, 'Omuz Omuza gecesine katılmak için eşi Müge Zan ile İstanbul'daydı. Kaldıkları otelde buluştuk.

"LÜTFEN BİZİ UNUTMAYIN"

Videolu röportajını da izleyebileceksiniz ama iki önemli şey söyledi Zan: Bir, 'Normalleşmek demek unutmak demek. Bizi lütfen unutmayın.' İki, 'Afetin dini, dili, ırkı olmaz. Önemli olan insan olmaktır. Bugüne kadar ne depremler ne savaşlar gördü Hatay ama Alevisi, Sünnisi, Hristiyanı, Yahudisi, Türkü, Kürdü ile huzur ve barış içinde yaşayan bu çok kültürlü, kadim memleketi kimseler yıkamadı. Gelin bu mirası aynı şekilde gelecek nesillere aktaralım."

"YARDIMA KOŞANLARA ÇOK MİNNETTARIZ"

-Öncelikle çok geçmiş olsun ve hepimizin başı sağ olsun.

Çok teşekkür ediyoruz. Hem burada hem de dünyanın dört bir yanında yaşayan Türk halkına ve hiç tereddütsüz yardıma koşan dünya halklarına bu dayanışmayı, birlik ve beraberliği sergilediği için şahsım ve tüm depremzedeler adına çok teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız.

-6 Şubat'tan beri eşiniz Müge ile bir fiil alandasın, yardımlara koşuyor, yaraları sarmaya çalışıyorsun. Şu an bölgede en temel ihtiyaçlar neler?

Bence şu an en temel ihtiyaç sağlıklı ve kalıcı barınma koşullarınınprefabrik yapıların- bir an önce sağlanması. Vakit kaybetmeden organize olmalıyız. Koordineyi iyi asiste edebilecek profesyonellere de ihtiyacımız var. Çünkü yaşlılarımız var, çocuklar var, engelliler var, bakıma muhtaç kişiler var. Bazı köylerimizde tuvalet yok, su yok. Hijyen problemleri olan ve hatta suların test edilmesi gereken bazı bölgeler var. Zira kanalizasyon suyunun normal suya karışma ihtimali yoğun. Sağlık Bakanlığı başta yetkililerden ricamız hassasiyetle bu durumu gözlemlemeleri. Depremden sağ kurtardıklarımızı hastalıktan kaybetmeyelim.

"ZENGİN, FAKİR EŞİTLENDİ"

Bireysel yardımların bazılarını getirip yolun kenarına boşaltıp, gidiyor tırlar. Bu, onur kırıcı bir durum. Unutmayın ki bu insanların da sizin gibi evleri, arabaları, mutlu bir aileleri, eşyaları, kıyafetleri vardı. Çöp yığını şeklinde bırakılan o yardımların içinden bir şeyler bulmaya çalışmak... Küçük düşürücü bir durum. Bu insanlar zaten büyük bir travma yaşıyor, kaybedecek hiçbir şeyleri kalmamış. En azından bu yardımları STK'lar, AFAD, Kızılay ya da AHBAP gibi yardım kuruluşları ile organize şekilde yaparlarsa hem kimsenin gururu kırılmaz hem de yaralarına merhem oluruz. İnan bana afet, felaket denilen bu durum zengini, fakiri, genci, yaşlısı... Herkesi eşitliyor.

"GÖREVİMİ YAPTIM' DEMEMELİ"

-Milyonlarca insan ayni ve maddi yardım yaptı ve yapmakta. Ne hissediyorsun?

Minnettarlığımı kelimeler ile ifade edemem. Var olsunlar. Yalnız küçük bir ricam, daha doğrusu korkum var. Şu an birçok yardım toplandı ama süreç uzun. Haklı olarak, 'Görevimi yaptım' deyip kenara çekilebilir insanlar. Sahayı bilen biri olarak şunu demek isterim ki yardımları programlı ve sürdürülebilir bir hale getirmek büyük önem arz etmekte. Getiremezsek sıkıntılar daha da büyüyebilir.

"HATAY ARTIK ŞAHSİ MESELEDİR"

Birçok inanca ve medeniyete beşiklik eden, tarihi dokusu ile çok önemli ve özel bir kent Antakya. Kültürel zenginliğimiz bilinenden daha büyük. Bugüne kadar ne depremler ne savaşlar gördü bu kadim şehir ve insanları. Hiçbiri 'bizi' yıkamadı. Bu kadim topraklar nasıl bugüne kadar aynı demografik yapı ve kültür- barış ve huzur içinde dimdik geldiyse, bu kutsal emaneti gelecek kuşaklara aynı şekilde miras bırakmak da bizim görevimiz.

Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, 'Hatay benim şahsi meselemdir' demişti. Hatay sadece atamız ve Hataylıların değil 86 milyonun da şahsi meselesidir artık. Şehrimiz yeniden inşa edilirken farklı kültürlerin birarada huzurla yaşadığı bu demografik yapı da yeniden inşa edilmelidir. Afetin dini, dili, ırkı olmaz. Önemli olan insan olmaktır. Dayanışma ve birlikteliğin temelinde insan olmak yatar.

"BİNAMIZIN DUVARLARI PATLADI"

Depreme eşi Müge, annesi ve zihinsel engelli kardeşi Ali ile Antakya'daki evlerinde yakalanmışlar. O anları eşi Müge Zan ile şöyle anlatıyorlar: "Uykudan büyük bir sallantı ile uyandık. Deprem olduğunu kavramamızla Ali'nin koşarak bizim odaya girmesi bir oldu.

"1.5 DAKİKA BİR ÖMÜR GİBİYDİ"

Dolap yatağına düşmüş, son anda koşmuş. Ağlıyordu çok fena. Annem geldi sonra. Başımıza yastık koyduk ve hemen pozisyon aldık. O bir buçuk dakika bir ömür gibi geldi bize. Hiç bitmeyecek sandık. Sonra bir anda duvarlar patladı. Ağır hasar var bizim binada.

"YARDIM ETMEK BİZE İYİ GELİYOR"

Depremden çok beni aşağı indiğimdeki manzara mahvetti. Yağmur yağıyor, fırtına var. Sırılsıklam ve pijamalarlayız, kapkaranlık ve harabe bir sokak. Bizim yaşadığımızda büyük bir travma. Bazen bize 'Biraz dinlen' ya da 'Uzak kal, kafanı dinle' diyenler oluyor. Belki de haklılar. Ancak herkesin acı ile baş etme şekli farklıdır. Bize iyi gelen şey o insanlara- memleketimize yardım etmek."

"AİLEN, AKRABALARIN HATIRALARIN ARTIK YOK"

Hayatı algılayışımız artık çok farklı. Yani biri gelip filmini çekse, sadece 1.5-2 dakika içerisinde her şeyin yok olacak... Ailenizi, akrabalarınızı, komşularınızı, hatıralarınız yok olacak deseler asla inanmazsınız. Bu Deprem değil, yüzyılların felaketi. Oraya gitmeyen, acıyı görmeyenin bu dediklerimi anlaması mümkün değil. Bir uyanıyorsun; kimsen yok. Yaşadığın, anılar biriktirdiğin şehir yok! Beşiktaş'ta, Galatasaray'da, Milli Takım'da oynarken kazandığım kupalar, madalyalar, fotoğraflar, anılar... Hepsi gitti. (Müge Zan: Şükrediyorum yine de kocam yanımda, aile yanımda.)

"ALIŞ VERİŞ YAPARKEN UTANDIK"

Bu arada üzerimdeki bu takımları falan yeni aldık. Yanlış anlaşılmasın lütfen. Bizim hiçbir şeyimiz kalmadı, ne kıyafet ne başka bir şey... Buraya günlerdir giydiğimiz eşofmanlarımız ile geldik. Bu söylemekten asla utanmıyorum, gocunmuyorum. Bu ayıp değil. Milletimizin karşına çıkacağımız için, biraz daha düzgün çıkalım dedik, ondan alışveriş yaptık ama inan alışveriş yaparken bile utandık. Sanki buraya alışverişe gelmişiz gibi... Öyle bir psikoloji işte. Hiçbir şeyden keyif almıyoruz. Keskin bir acı var içimizde.

"KÖYLERDE YARDIMA ÇOK İHTİYAÇ VAR"

-Yardımlar yerlerine ulaşıyor mu peki?

Elbette. Ama şöyle bir durum var göz ardı edilen. Çadır kentler kuruldu ama merkezde yaşayan birçok insan da yakın köyler ya da kırsal kesimlerde yaşayan akrabalarının yanına göçtü. 500 haneli köy oldu 5 bin hane. Köye yardım geliyor ama 500 hane için. Anlayacağın sadece köy ahalisi değil yanlarına sığınanlar için de çadır ve erzak lazım. Yetmiyor gelenler, az ve yavaş kalıyor yardım. Devletimizden ricam kırsal bölgelere bunu da gözeterek daha çok yardım yapması.

"O PARAYA İHTİYACI OLAN VAR"

Gelirken taksiye bindik, taksici tanıdı. Para almak istemedi, 'Abi sen o parayı ihtiyacı olan bir aileye ver benim adıma' dedi. Gerçekten oturup, ağladım. Gurur duydum halkımızla. Asla yalnız hissetmedim. Devletimizden ricam kırsal bölgelere bunu da gözeterek daha çok yardım yapması.

"KADERİMİZE TERK ETMEYİN"

-Yavaş yavaş normalleşme de konuşuluyor...

Bu beni korkutuyor. Çünkü normalleşmek demek unutmak da demek. Bizlerin unutulmasından çok korkuyorum. Kalbi bizimle atan tüm vicdan sahiplerinden ricam ne olur unutmayın! Lütfen bizleri kaderimize terk etmeyin.