Fenerbahçe, takım oyununa özel oyuncularıyla katkı vererek, Galatasaray ise özel oyuncularının aldığı takım katkısıyla yola devam ederken Beşiktaş sadece ‘’özel oyuncularının ayağına bakarak’’ oynar nitelikte...

Dün de tipik bir ‘’Beşiktaş ilk yarı maçı’’ izledik! Top Beşiktaş’ın ayağında ancak hız her zamanki gibi düşük kalınca rakip İstanbulspor savunmada hareketsiz kalarak alanını güvenle korudu. Durum böyle olunca Beşiktaş’ta iş beceriye kalıyor ve o da var; Vincent Aboubakar. Lakin bir türlü tempoyu yükseltemeyen Beşiktaş’ın sorunu nerede? Bence antrenmanda. Şut ve orta yapmak dışında diğer konulara pek çalışmış gibi görünmüyorlar.

Şenol Güneş’in kenarda olmadığı maçta da durum aynen sürdü. Şimdi soru şu; bu antrenmanları kim yönetmiş acaba? ‘’Teknik direktör’’ demeyin sakın! Düşünün, dün bir bugün iki Burak Yılmaz kenarda takım yönetiyor. Böylesi bir yönetim anlayışı bir tek bana mı tuhaf geliyor?

Fayda gelmiyor...

Maçın ikinci devresi de ilkinden farklı değildi. İstanbulspor pek iştahlı olmasa da zaman zaman öne gelmeye gayret ettiyse de Beşiktaş’ın temposuz pas hali sürdü gitti. Nihayet finalde bir penaltı oldu da zahmete katlanıp İnönü’de ya da televizyonda maçı izleyenler en azından bir gol daha görmüş oldu. Beşiktaş’tan belki daha ilgi çekici olan ligin dibindekilerden İstanbulspor ile benzeri oynama halindeki takımların durumu.

Bu takımların oyuncuları şu ‘’kıpırdamadan oynanan, rakibin hatasından fırsat bekleyen futbol’’ için acaba ne tür antrenmanlar yapıyorlar? Dahası, teknik adamlara uymak zorunda kalan futbolcuların ‘’mutsuzluk katsayısı’’nı ölçmek mümkün mü? Oynamak mutluluktur, oynatmamak ise sadece görev. Mutsuz bırakılan oyunculardan ne yazık ki, takıma da ülke oyununa da pek fayda gelmiyor!..

Cem DİZDAR / Fanatik