Güneşli bir bayram günü maç oynamak güzeldir.

Artık, hem güneşin geç batması hem de “oruç ayı” bittiğinden yeniden 19.00’a çekilen başlama saati nedeniyle, tam bir “gündüz maçı” havasında başladı maç.

Bize çocukluğumuzdaki, gençliğimizdeki “Dolmabahçe’nin gündüz maçlarını” hatırlattı. Özlemişiz İstanbul’da “gündüz gözüyle” maç izlemeyi. Ama bir problem var Ümraniye Stadı’nda. Tribünler alçak olduğundan, o güzelim akşam güneşi, en azından maçın ilk 20 dakikasında, “Batan güneşin” yönünde top bekleyen futbolcuların gözünün tam orta yerine isabet ediyordu.

UEFA’nın, bizim bildiğimiz kadarıyla “UEFA Standardı Stadyum” inşasında bu güneş mevzuunda bazı kuralları vardı. Ama burası Türkiye. Burada futbolun da standardı yok. Stadın da...

Geçelim...

Geçen haftaki tatsız tutsuz maçın hatırası hâlâ kafamızda, izlemeye başlıyoruz Beşiktaş’ı. Rakip, düşme hattındaki Ümraniyespor. Sponsoru “Hangi Kredi”. Espri kaldıracak bir durum değil tabii. Ama Beşiktaş’ın böyle bir rakip karşısında ilk yarıda maçı çatır çatır koparması gerekmez miydi? Hele ki, neredeyse ideal kadrosu ile çıktığı ve bir tür “GS derbisi provası” niteliğinde bir maçta?

Ama, hayır... Her maç yazmaktan bıkmadığımız arızalar devam ediyor Şenol Güneş’in takımında.. “Şenol Güneş’in takımı” ifadesini özellikle ve biraz da kasıtlı kullanıyorum. Çünkü, arızaları gidermek biraz da onun işi... Saha kenarında basketbol coach’u gibi yönetsen de, yürüyerek oynama tercihi yapan oyunculara ne yapacak Hoca?

Tamam... Cenk ve Aboubakar’ın “yürüyerek” oynamalarına çare üretmek zor. Bu saatten sonra onların viteslerine bir şey yapamazsın. Ama, Redmond gibi “pire gibi hareketli ve hızlı” bir oyuncu, onlara bir türlü uyum sağlayamıyor. Ümraniyespor’un geriye yaslandığı dakikalarda da kapalı defansın içinde de ısrarla “tiki taka” paslar denemeye çalıştılar. Sadece bir kez başarılı oldular. Onda da Cenk’in asistinde Redmond skoru bulduğunda, dakika 25’ti.. .

Böyle bir rakip karşısında bana kalırsa “çok geciken” bir goldü. Üstüne üstlük, Ümraniyespor Beşiktaş’ın bu sıkıntılı oyunundan cesaret bulup belli bir aşamadan sonra konuk ekibin kalesine sık sık gelmeye başladı. Mert Günok’un başarılı kurtarışları olmasa, 6 ve 13’ncü dakikalarda Ümraniyespor ciddi bir sürprize imza atabilirdi.

Kartal Kayra’yı Beşiktaş forması ile de beğenirdim. Yeni takımında da çok hareketli ve üretken bir çocuk. Yine Beşiktaş’ın eski evladı Umut Nayir de, bir hayli iştahlıydı. Bu iştah ve öne çıkan oyunlarının bir nedeni de, ve belki esas nedeni de, Beşiktaş’ın “defansta karşıladığı topların hep rakibe gitmesi” olabilir mi?

Bence tam budur nedeni. Daha becerikli rakip orta sahalar ve forvetler, bu zaafı affetmez. Galatasaray maçı için hazırlanırken Şenol Hoca bu pozisyonları iyice izletmeli oyuncularına.

Zaaf derken, sezonun ilk birkaç haftasında bizlere basın tribününde parmak ısırtan bir futbolla “Eh haydi inşallah” dedirten Salih Uçan’ın şu bıktıran “Hayatımın, hatta futbol tarihinin en spektaküler araya pasını atayım” tutkusuna da değinmeden geçemeyeceğim. Bunlar fazla “Oğuzhan Özyakup kokan” hareketler..

Sahi, nerede o çocuk şimdi?

İlk yarının skorunu yine, Cenk’in ve Abou’nun ayak uyduramaması nedeniyle bir bireysel çaba ile kaleyi yoklayan Redmond belirleyebilirdi. Ama 43’ncü dakikada Ümraniye kalecisi Orkun Candemir’in başarısı buna izin vermedi.

İkinci yarıya biraz daha iştahlı başlayan Beşiktaş, 56’ncı dakikada yine Ümraniye forvetlerini izleyen “panik havasındaki defans” moduna geçtiğinde, Kayoude’nin şutu durumu eşitlese alarm çanları yine çalmaya başlayabilirdi. 64’te, Cenk Tosun’un, yani “yürüyor” diye eleştirdiğimiz Cenk Tosun’un karşı karşıya pozisyonda, topa vuracak “mecali” kalmadığından plasesi, yine kaleciden döndü.

Bereket ki, 71’de Aboubakar biraz Redmond’un desteği biraz da yine kendi çabası ile girip vurduğunda, top alt köşeyi buluverdi. Yine usta işi bir vuruş. Yürüsen bile pozisyon geldi mi, böyle vuracaksın işte. Cenk Tosun’a da, oyundan çıkmadan önce, Abou ile “göğüs tokuşturma kutlaması” fırsatı da doğmuş oldu.

İlerleyen dakikalar, artık Beşiktaş’ın zamana oyanarak 2-0’ın üzerine yattığı bir maça dönüştürdü oyunu. Sonlara doğru 5 değişiklik yapan Şenol Hoca, ilk 11 kadrosunu dinlendirmek istiyordu.

Ama Beşiktaş’ın ihtiyaçları, 10 – 15 dakikalık dinlendirmenin çok çok ötesinde. En acil ihtiyaç da, biraz “sürat”...

Dileriz Galatasaray maçında sahaya böyle bir sihirli dokunuşla o ihtiyaç giderilir. Çok ümidimiz olmasa da..

“Bayram Mesaisi”nden 3 puan çıkaran Karakartal, hemen yanıbaşındaki Nevzat Demir tesislerine şen döndü bugün.