Beşiktaş derbide yine sahada bir kişi eksikti. Yok öyle Cenk’ten, Amartey’den filan bahsetmiyorum. O başka. Beşiktaş ne idüğü belirsiz bir yapıya karşı, hep bir eksik oynuyor ya, ondan bahsediyorum işte.

Beşiktaş sadece sahada rakipleriyle mücadele etmiyor. Çünkü bizim ligimizde bazı takımların diğerlerine göre avantajlı konumda olduğunu, birtakım yapılar tarafından kollandığını, sahaya dışarıdan bir elin girdiğini görmek mümkün çoğu zaman. Futbol masada, zarlar hileli…

Hal böyle olunca, bu takım ya da takımların diğerlerine göre farklı şekilde muamele gördüğü durumlarda, adil bir rekabet ortamından bahsetmek mümkün değildir elbette. O belirsiz yapı, piyonlarını sahaya sürer ve kurguladığı oyunun işleyişini zevkle seyreder. Bir takımın cezaları, diğerlerine göre daha hafif uygulanabilir, hakem kararları o takımın lehine değişebilir. Çifte standart rahatlıkla devreye girebilir. Kimse sesini çıkaramaz, çıkarsa da bir halt olmaz zaten. İtinayla kılıfına uydurulur bir şekilde.

Ama futbolda kurallar nettir, ligdeki takımların tamamı aynı kurallara tabidir ve aynı standartlara göre değerlendirilmesi gerekir. Fakat bir takım, bir tür yapı tarafından korunup-kollanıyorsa, kuralların o takım lehine esnetilmemesi için hiçbir neden yoktur ligimizde.

Beşiktaş işte bu koşullarda, Avrupa kapılarını açacak ve bu sezonun hayal kırıklığını bir nebze unutturacak Türkiye Kupası’nı hedef koymuş, ligde kaybedecek bir şeyi olmadığını bilerek, bu sezon için ‘üçüncülük de prestijdir’ düşüncesiyle, ligde şampiyonluk yarışında puan kaybetmeye tahammülü olmayan Galatasaray karşısına çıktı. Ve kaybetti.

Derbi maçı kazanmanın havası bir başkadır ama. Ezeli rakibini yenmek, taraftarın ertesi gün işe, okula gururla, keyifle gitmesini sağlar. Övünülerek bahsedilir taraftarı olan takımdan. Hatta bazıları için şampiyon olmaktan da önemli bir yeri vardır.

Maça gelirsek:
Kupadaki Konyaspor maçından sonra, Beşiktaşlı oyuncuların bireysel hatalarına dikkat çekerek, ‘rakip forveti golle burun buruna getiriyorlar’ demiştim. Bu kez zahmet vermeyip, golü de hediye etti siyah-beyazlılar. Beşiktaş’ın rekor transferi Al Musrati’nin golüyle, ‘gülen taraf’ Galatasaray oldu.

Galatasaray çok mu iyi oynadı? Hayır. 
Cenk penaltı beklediği pozisyonda abarttı mı? Evet.
Hakemin de yukarıda bahsettiğimiz nedenler ve spekülatif eğilimlerini göz önünde bulundurduğumuzda penaltı vermemesi normal mi? Normal.

Bu maçta Al Musrati’nin ağır kalmasının yanına, pas hatalarını ve kötü futbolunu, üstüne de Amartey’in vasatlığyla, bu ikilinin uyumsuzluğunu da ekleyince, Beşiktaş orta alanda hiç yoktu. Orta alanda bu ikili varlık gösteremeyince hem savunmaya hem de forvete ekstra yük bindi haliyle. Galatasaray bu bölgeyi rahat geçip, savunmayı zorlarken, Siyah-Beyazlı forvet oyuncuları da beklediği topları alamadı. 
Beşiktaş yine hücum kurgusundan yoksundu. Ne organize paslarla atak girişimi vardı, ne uzun top denemeleri işe yaradı, ne de duran toplar verimli kullanılabildi. Galatasaray ilk yarı 8 şut çekerken, Beşiktaş’ın 2 şutla devreyi kapaması da buna ışık tutuyor.

Fernando Santos, Ghezzal kartını geç oynadı. ‘Kötülerin iyisi’ Rashica’yı neden oyundan aldığını da hiç kimse anlamadı bence. Üstelik Cenk sahada yürümeye devam ederken. En azından sağ kanatta bir hareketlilik yaratıyordu Rashica.

Aboubakar konusunu netliğe kavuşturmadan sahaya sürmek Beşiktaş’a ne kazandırır? Aboubakar affından sonra ne yaptı? Takıma ne tür bir katkı verdi ve hala ne bekleniyor? Sürersin sahaya, taraftar ıslıklar işte. Ayarlar da bozulur, dengeler de…

Sonuç olarak, Beşiktaş’ın içeride ve dışarıda mücadele etmesi gereken çok şey var. Kolaylıklar dilerim.

Ahmet İnce | Duhuliye