Ülke futbol ikliminde bir sezonunda,  araya deprem denilen bir gerçeği ve acılarını katarak geride bırakmak üzere hızla haftalarını geçip gidiyoruz.

Ve yine her zamanki gibi, adeta vücuda yapışmış illet hastalık misali futboldan çok sahada adalet dağıtmasını beklediğimiz ama bize sadece hayal kırıklığı yaşatan hakemleri konuşuyoruz.

Yıllar geçiyor ve dünyadaki her değişime rağmen hakemlerimiz ve adalet anlayışları değişmiyor.

Bu işler futbol hafıza kaydımıza kaydedilmiş son onbeş, yirmi senelik bölümlede sınırlı değil.

Türkiye'de yaşama bakış açısının erozyona uğratıldığı 1980 ihtilalinden sonrasında hız kazanmış bir gerçek maalesef.

Can Kozanoğlu'nun birinci basımı Ocak 1990, ikinci basımı Şubat 1990 tarihinde yapılmış olan TÜRKİYE'DE FUTBOL "BU MAÇI ALICAZ!" Kitabınsa "Hakemler" bölümünde şu satırları yazar;
Yıl 1983 İnönü Stad'nın altındaki bir odada, yazılı sınavı geçen hakem adayları mülakata alınıyor ve geçmişin çok ünlü hakemi soruyor:"Diyarbakır'da, Diyarbakırspor-Gaziantepspor maçını yönetiyorsun. Diyarbakır 1-0 önde, maçı kazanırsa şampiyon ve son dakika. Diyarbakırspor ceza sahası içinde bir hakem atışı yapacaksın. Oyuncuları yanına çağırıyorsun, bir Antepli hemen yanına geliyor. Diyarbakır'dan gelen yok, ağırdan alıyorlar. Ne yaparsın?

Hakem adayı düşünüyor, taşınıyor: "Kurallara göre, hakem atışı yapılırken yanımda her iki takımdan da oyuncu bulunması gerekmez. Topu elime alır, oyuncuları çağırdıktan sonra elimden bırakırım. Ağırdan alan tarafı beklememem gerekir. Ama hocam... Diyarbakır'da öyle kritik anda bu kuralı uygulayacağımı sanmıyorum. Diyarbakırspor'dan da bir oyuncunun gelmesini beklerim herhalde." Bu cevap, "güzel, iyi" gibi gülümsemeli tepkiler toplayacak ve mülakat, hakem adayı tarafından başarıyla atlatılmış olacaktır....

Zaman içinde hakem eğitim sistemleri ve eğitmenleri değişti ama zihniyet değişmedi en yakın örneği Beşiktaş teknik direktörlük görevini yaptığında Sergen Yalçın'ı hedef gösteren, bu ülkenin parasını hak etmeden cebine atan yabancı hocaları yazabiliriz.

Ülke futbolunda her şey adı sadece profesyonelleşiyorken, beklenen kalite hiçbir zaman artmadı artmayacak çünkü futbolun eksik tarafı adalet savaşçıları olmadığı müddetçe sürüp gidecek.

Bakın aynı kitaptan içinde renk ve arma sevdalı isimlerin dahil olduğu ama adaletin sahada tescil edildiği birkaç satır; 1912 yılında Fenerbahçe-Galatasaray maçında sarı-kırmızılı forma giyen Aydınoğlu Raşit Bey, ertesi yıl yine bir Fenerbahçe-Galatasaray maçının hakemliğini yapar. Fuat Hüsnü Kayacan, Yusuf Ziya Öniş, Hikmet Barlan, Şeref Bey... İlk yılların düdükleri, hep kulüplerle, renklerle özdeşlesmiş isimlerdir. Ancak hiç kimsenin aklından bu isimlere itiraz etmek geçmez...

Futbolun bugünkü endüstriyel boyutu, yönetiliş ve sahaya yansıyış zihniyetini görünce aklımızda hep EKMEK TEKNESİ dizisinin ana karakterlerinden "Kirli"'nin; "Bu para bizi bozmasın!" Repliği geliyor...

Bugünkü manzaraya baktığımızda ortadaki manzaranın tek suçlusu ne TFF, ne MHK'dir. Bugünün suçlusu kulüpleri yönetmek yerine sadece kendi çarklarını döndürmekle meşgul olan yöneticiler ve etraflarındaki asalaklardır ve hepsinin tek derdi "PARADIR" bu suçluların suç ortağı ise bol alkış eşliğinde her şeye göz yuman kongre üyeleridir.

Mehmet Eyüp Yardımcı