‘’İlk devre hiçbir şey olmadı’’ diyen birine karşı çıkılamaz sanırım. Benim açımdan ise ‘’Ne yazacağım acaba?’’ durumu ağır bastı… Bunun adı ne ‘’sabır oyunu’’ ne de ‘’temkini elden bırakmamak’’! Bunun adı olsa olsa, fiziksel düşüklük nedeniyle gücü ikinci devreye saklamak olur.
Öyle bir oyun ki, ülkenin çok sevdiği iki davranışı dahi gösteremedi takımlar; şut da yoktu orta da! Eskilerin deyimiyle ‘’orta saha mücadelesi şeklinde geçen bir maç’’! Buradaki ‘’mücadele’’ ifadesini de yanlış anlaşılmasın, ‘’Maçın yoksa futbolun hatrı var’’ nedeniyle kullanıyorum. Onca harcama, onca transfer derken ortaya çıkan tablo bu. Yani ‘’oyunsuzluk’’… Peki antrenman nerede? Plan nerede? Koca devre boyu benim hücum diye adlandırabileceğim tek iş 40. dakikada sonuçlandırılamayan Ghezzal/Maxim ikili oyunuydu, o kadar.
Doğaçlama…
Tahmin ettiğim gibi ikinci devre hareketli başladı. Haliyle hareket olunca vara yoğa itiraz da arttı ve ülkenin en hoşuna giden atmosfer oluştu; her kararında hakeme itiraz. Penaltı aramalar, ‘’kornerdi, değildi’’ münakaşaları… Şenol Güneş 68’de ‘’görünmezler’’ arasındaki marifetine pek güvendiği Ghezzal’ı kenara alıp hakkında hayırlı düşünmediği haberlerini okuduğumuz N’koudou’yu sahaya gönderdi. Yani marifetle doğaçlama yer değiştirmiş oldu!
Ancak maçın ‘’futbol böyle oynanır’’ dedirten en ciddi pozisyonu da bu aralarda Lazar Markoviç’ten geldi ve oynadığı her maç takımın en iyisi olan Mert Günok golü önledi. Bir benzeri 80’de yine Markoviç’le başladı ve bu kez OmarColley engeline takıldı.
Son 10 -15 dakikayı iki kalecinin kurtarışlarını izleyerek geçirdik ve maç bitti.Her açıdan – sıkıcılık, izleme yorgunluğu, beceri (kaleciler) ve beceriksizlik vd. – denk bir mücadeleydi. Ben birinciliği, bu kadar harcamaya rağmen ‘’sıkıcılığa’’ verdim!
Cem DİZDAR / Fanatik