Arabesk gireyim konuya. Bunlar senelerce bizim gençliğimizi çaldılar. Düşünün, şu maçta bile Vah olmasa penaltımız güme gitmiş, ikinci yarı elle alınan pozisyonda aleyhte penaltı çalınmıştı. Hep söyledik, bu Vah işi namuslu kullanılır ise torpil morpil kalkar ortadan, iyi oynayan ya da şanslı gününde olan kazanır. Cüneyt Çakır için iyi mi oldu, kötü mü bilemedim. Maç içi doğramalar dışında kendine yakışmayacak bir şekilde iyi yönetti. Hangi Cüneyt yönetti bilemedim, büyük ihtimalle o da ne olduğunu anlamadı. Allah vermeye kendinde Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (Çoklu Kişilik Bozukluğu) rahatsızlığı şüphesi ile ilgili bir hekime başvurur ise kimse şaşırmasın. Kolay değil, adam barajda Eren’nin elle vurduğunu görüyor içinden bir ses 'bakma abi geç' diyor. Bir anda kulağına fısıldayan masa hakemleri onu uykudan uyandırıp olayı gösterince içinden bir diğer 'ses abi koş penaltıyı çal, hem de bir güzel açıklamasını yap' diyor. Yine Medel – Vida olayında içindeki arkadaş abi, 'deli misin, böyle penaltı mı olur?' derken bir diğeri 'koş bak kenara var bir şey galiba' diyor, o da daha kulağına uyarı bile gelmeden ocakta yemek unutmuş gibi koşuyor. Neyse ki demişin ki Cüneyt’in gördüğünün doğru olduğunu anlıyor. Necip – Onyekuru mücadelesinde ise verilecek en son karar olan penaltı sanki onun kontrolü dışında verilirken yine kenarda TV'ye baktığında 'ben ne yapmışım' diye pişman oluyor. Valla Çakırgil Cüneyt bu maçtan psikolojik olarak yara almadan çıktı ise çok sevinmelidir. Geçmiş olsun kendisine. Biraz dinlemesini tavsiye ederim.

Kısaca maça değinelim, çünkü uzun uzadıya anlatacak pek bir hadise yok. Galatasaray'da 5 (Serdar, Rodrigues, Belhanda, Donk, Emre) Beşiktaş’ta 3 (Babel, Pepe, Gökhan Gönül) ilk 11 oyuncusunun olmayışı kadroları iyice kuşa çevirmişti. Açıkçası ben Beşiktaş’ın kadrosunu, maçın sonunda bitirilen 11‘i yani çift ön liberolu önlerinde Adem ve ileri üçlü Love-Lens-Q7 düzenini ben ilk baştan bekliyordum. Evet Mustafa ve Güven son haftaki lig maçının iki yıldızı idi ama ben bu seviyelerde daha tecrübeli ayaklar ile başlar diye düşünmüştüm Şenol hoca için. O ise koşu mesafesi ligin alt sıralarında olan rakibini koş koş, boz boz oyunu ile gafil avlamak istedi sanırım. Aslında başarılı da oldu. İlk yarım saat şaşırmış bir Galatasaray gördük ki 2-3 olabilirdi o dönemde. Sonrasında ise tipik Fatih Terim takımı özelliğini kullanan sarı kırmızılılar kendileri lehine verilen toplara bile itiraz ederek sindirdi genç Kartalları. İtiraz deyip de geçilmesin. Neler oldu inanılacak gibi değil. Eren’nin Necip'e tekme atıp yerlerde sürünmesine faul bekleyip topu alıp penaltı noktasına dikmeye çalışmak mı dersin, yoksa Adem’in attığı golden sonra çelme takmak mı dersin, ne çirkeflik var idi ise içlerinde ortaya koydu Terim’in çocukları. Tüm bu kargaşanın üstüne de ikinci yarıya Atiba-Dorukhan- Medel orta sahası ile başlanınca bir panik aldı Dolmabahçe'yi ve topu önce kim kıracak oyununa döndü iş Beşiktaş açısından. Olumlu olan ise Şenol hocanın maç sonu açıklamalarında çok kalitesiz bir oyunla kazanıldığını itiraf etmesi idi. Neyse ki işlem tamam ve artık Galatasaray’ın üstüne çıktı takım. Bu arada, umalım ki Caner ve Q7'nin son dakikalardaki yaptıkları acemilikler, ilerde ikili averaj konusunda karşımıza çıkmasın.

Bireysel olarak ise, Dorukhan benim için tamamdır. Gözüm kapalı veririm formayı. Ozi’nin bundan sonra çok işi var. Kesmek zor olacak. Necip iki haftadır çok iyi. Keşke altyapıda stoper eğitimi alsa idi şu anda yama olarak değil kumaşın kendisi olurdu. Forvette oynayan 5'liden (Lens ve love da dahil) sadece Mustafa’yı beğendim ki onun da temel eksiklikleri çok ortaya çıktı. Özellikle topla buluştuktan sonra yapacağı ikinci hareketin süresi bu düzey için çok fazla. Daha çabuk düşünüp uygulayabilse idi ikinci golü bulup işi bitirirdi Beşiktaş. Ama tekrar edeyim çok özverili oynadı ve sonuna kadar ne varsa verdi. Q7 ise çok zorlandı Japon karşısında. Normal çünkü feyk atarak geçilebilecek bir bek değil. Çok çabuk ikinci hamleyi yapıyor. Daha çok Lens’in kalemi, tam sırtına alıp gitmelik. Takımda Adri ve çok top kaybına rağmen Caner işlerini ortalama seviyede yaptılar. Vida, Adem ve Necip de sınıfı bütünlemesiz geçenlerden. Ama ne olursa olsun topu tüfeği ile gelen, stoperini öne atmış, Feghouli'si sakatlanmış bir Galatasaray'a karşı oynanan son 10 dakika büyük takım işi değildi kabul edelim.

Gelelim gelecekten beklentiye. Bu takım tekrar eski paslı oyununa dönmeli ve seyredenlere zevk vermelidir. Elinde yeterli malzeme var. Ocak ayında (Pepe ve Babel gitse dahi) 1 önlibero ve 1 iyi santrafor transferi ile çok büyük mesafe katedilebilir. Omurga önemli. Macera aramadan bence arka merkez ikilisi Vida- Medel olmalı. Önlerinde Ocak ayına kadar merkez direkt olarak Atiba (Necip) idare ederken onun yanında Ozi, Dorukhan, Adem form durumlarına göre formayı kapmalılar. Önlerinde ise her ne olursa olsun Love ile oynamak gerekiyor. Bunun dışındaki merkez opsiyonlarında bu takımın pas yapıp oynaması mümkün değildir. Genç Güven’nin ise kah kenar önde kah 70'den sonra merkez forvet olarak oynaması şu dönemde onun için yeterli. Kafayı yukarı kaldırmış ve yarışmaya tekrar tutunmuş bir takımda onu en önemli mevkide kafadan santrafor oynatıp hadi uçur bizi demek genç oyuncuyu kaybetme riskini de taşıyor.

Her ne olursa olsun önce Perşembe günkü zor maç ardından ve uzun yolculuktan sonra alınan bir derbi galibiyeti için tüm takdirleri hak etti bu takım. Emeği geçenlerin eline sağlık. Sırada Alanya, Malmö, Trabzon, Kasımpaşa var.Böyle devam...