Biliyorsunuz, Mars'a koloni kuruyorlar... Kallavi insanları taşıyıp yeni bir dünya inşa etmenin peşindeler... Nuh'un Gemisi gibi her türden az az... Bizim kasabaya da geldiler... Bizzat rica ettiler... "Kafanıza göre liste yapın, gidiyoruz... Gemi sizi bekliyor! Mars'a gideceğiz!!!" dediler...

Tam da o gün maç var mı?! O zaman hak eden gemiye dedik... Gemi bölüm bölüm, hayal dünyası var, işçi sınıfı var, lordlar kamarası var, emekçiler bölümü var, asilere ayrılan yer var, var oğlu var...

İşçi sınıfına kimseye sormadan Gedson Fernandes'i aldım, başköşeye oturttum... Dedim ki oğul; bu kadar gidip gelmeye son teknoloji makineler dayanmaz, bozulur. Sen ilmek ilmek işledin sahayı, tık yok. Yürü bu yollar senindir... Sonra, Hayal dünyama Muslera'nın sağını yerleştirdim... Hiç şaşmadı ne zaman lazım olduysa yetişti yanıma. Ha Olimpiyat'ta Gomez'e gel dedi. Ha İnönü'de Saiss'e...

Emekçi arkadaşlara geminin üst katında yer ayırmışlar. Baktım iki kişilik yer var. Çağırdım Salih'i, dedim ki Amir'i de al gel, işimiz var... Kol kola üst kata yolladım çocukları, mis... Salih'e bayadır laf ediyordum ama buralara kürdanla kazıyarak geldi tam istediğim gibi olmasa da Beşiktaş'ta kalmak ve başarılı olmak için emek harcıyor, bileti hak etti dedim içimden...

Amir'inse tenefüs ettiği hava daha yeni ciğerlerine indi... Çift karbüratörlü bir vatandaş lazım olur gezegende diye yorumladım hak edişi... Çıktım oradan baktım sağda çadır var... Kim var diye kafamı uzattım. Kabile reisleri oturuyor... Bizim Amokachi başköşede. Dedim ki Daniel; "Aynı formayı giydiniz ama tanışmıyorsunuz Aboubakar diye birini yollayacağım sahip çık çocuğa." Dünya Kupası'ndan beri yükselişte, kendi yarattığı bir gol dünyası var. G.Saray maçında da attığı golü ne kulak duydu ne göz gördü. Bildiğin ışık hızı... O yüzden yanından ayırma...

Derken yan odadan sesler duydum... Bağırış çağırış! Gözümle görevliye ne iş diye sordum hani kim var babında... Asilere ayrılan bölümmüş orası da... Kimler yoktu ki? Nouma'dan tut, Takoz Recep'e kadar herkes orada, Quaresma bile gelmiş... Hâlâ kavga halindeler hayatla... Pascal eski dost hemen koştu yanıma. Dedim Rosier var senin Fransa'dan... Gönderiyorum yanına göz kulak ol, delidir doludur ama iş yapar, her eve lazım...

Geminin hoparlöründe birden Zeki Müren'den nihavent bir şarkı belirdi. "Şarkılar seni söyler dillerde name adın." Hoppala!!! Mars'a mı gidiyoruz kabareye mi diye iç geçirirken iskeleye Şenol Güneş geldi. Bir kolunda Redmond diğer kolunda Mert Günok, Arkalarında Cengo...

Aheste yürüdüler yavaşça lordlar kamarasına geçtiler. Biletlerini bizzat ben ayarladım... Müdür dedi ki artık kalkıyoruz gemi doldu. Sen gelecek misin? Dedim yok, işim var daha... Başka çocuklar var almam gereken öbür gemiyle geliriz biz...

İndim gemiden... İskele kalktı, kapılar kapandı... İstikamet Mars... İstanbul'da kalanlar kocaman flama asmışlar gemiye, "Edirne'den Kars'a, Jüpiter'den Mars'a, Ne kadar Beşiktaş'lı varsa, yanaklarından öperim."

Alen MARKARYAN / Akşam