Tam bir taktik mücadelesi. Genellikle maç spikerleri tarafından dillendirilen bu lakırdının meali şudur; çok sıkıcı bir maç oluyor, iki takımın da örgütlü bir atağı ve doğru dürüst bir gol pozisyonu yok, ama bir şekilde sahadaki şeyi övmemiz lâzım. 

Seyretmenin ve hâliyle üzerine yazmanın da çok zor olduğu dün akşamki Trabzonspor-Beşiktaş maçı ise bir taktik mücadeleden bahsetmeye imkân vermeyecek kadar kötüydü. 

TAKTİK GERİLİK VE TEKNİK BECERİKSİZLİK

İki büyük takımın karşılaşmalarında zaman zaman kısır ve sıkıcı maçların ortaya çıkması Avrupa liglerinde de görebildiğimiz bir durum. Bunun en önemli nedeni ise teknik direktörlerin kaybetmekten korkup takımlarını sahaya fazlaca tedbirli bir şekilde çıkarmaları olabiliyor. Ama dün akşam özelinde böyle bir mazeret söz konusu olamazdı, zira iki takımın da bir şampiyonluk imkânı kalmamıştı.

Bu yüzden dün akşam için teknik direktörler adına bir taktik gerilikten, oyuncular adına ise teknik beceriksizlikten söz etmek fazlasıyla mümkün. Ne geriden oyun kurma, ne oyunu rakip yarı sahaya yıkma, ne hareketli ve tempolu bir oyun, ne de üretkenlik adına bir şeyden bahsedebileceğimiz bir maçtı. 

İkinci yarının son 30 dakikasında iki teknik direktörün yaptığı hamlelerin ardından takımların iplerini biraz gevşetmeleri ve alanların genişlemesi sayesinde bulunan pozisyonlar oyunu biraz hareketlendirse de, pozisyonların finalinde oyuncuların kötü karar almaları tabeladaki eşitliğin bozulmasını engelledi. Elbette her iki kalecinin başarılı kurtarışlarından da söz edebiliriz.

TRABZONSPOR’UN TEKNİK DİREKTÖR ARAYIŞLARI 

Bu maç hakkında daha fazla kelime israf etmeden iki takımın durumları hakkında da birkaç şey söylenebilir. Örneğin bir süredir teknik direktör arayışında olan Trabzonspor… Bordo-mavililerin öncelikle şunu değerlendirmesi gerekiyor olabilir; çok uzun yıllar sonra şampiyonluğu kazandıkları bir sezonun ardından, tıpkı son yıllardaki tüm şampiyon takımların yaşadığı gibi, neden bu kadar kötü bir ertesi sezon geçiriyorlar? 

Sergen Yalçın, Fatih Tekke, Çağdaş Atan, Andrea Pirlo, Vincenzo Montella, Şota Arveladze, Stanislav Cherchesov ve Slaven Bilic. Bunların hepsi, Trabzonspor ile adı geçen teknik direktörler. Bütün bu isimlerin ortak noktası ise hepsinin teknik direktör olmaları. Hepsinin ismini alt alta yazınca, Trabzonspor’un aradığı şeye dair bir şey canlanmıyor kafamızda. Sorun da tam olarak bu.

Abdullah Avcı geçen sezon çok başarılıydı da bu sezon neden başarısız oldu, niye ayrıldı ve şimdi neye ihtiyaç var? Bunların hiçbirinin tam olarak çözümlemesini yapmadan bir teknik direktör arayışında şu an Trabzonspor. Kim gelirse gelsin, Trabzonspor’un potansiyelinin, sorunlarının ve ihtiyaçlarının ne olduğu bilinmeden göreve getirileceği için, sürekli bir başarı elde edebilmesi çok zor olacaktır.

Diğer yandan çıkan haberlere göre, Trabzonspor’un futbolcu maaşları ve taksitli bonservisler için sezon sonuna kadar ödemesi gereken 250 milyon lira borcu olduğu ve yeni başkan Ertuğrul Doğan’ın bu 250 milyon liralık ödeneği bulmak için çalıştığı söyleniyor. Trabzonspor’un yeni yönetiminin yeni teknik direktörden önce, neden böyle bir ödeneğe ihtiyacı olduğunu bulması gerekiyor. Onun cevabı bulunursa, teknik direktör çok. Ama aynı hatalar yapılmaya devam edilirse teknik direktörün kim olacağı gerçekten o kadar önemli değil.

BEŞİKTAŞ’TA OYUN GELİŞMİYOR

Beşiktaş’ın ise bu sezon Şenol Güneş yönetiminde ikinci kez üst üste beş maçlık galibiyet serisi sona erdi. Güneş’in puan ortalaması anlamında hiçbir sorunu bulunmuyor. Geldiğinden beri Beşiktaş 17 maçta 2.17 puan ortalaması yakalamış durumda. Gayet iyi bir ortalama. Galatasaray son 17 maçta 16 galibiyetlik istisnai bir seri yapmamış olsaydı, Beşiktaş şu an şampiyonluk yarışında çok daha iddialı bir konumda da olabilirdi. 

Buna karşın Güneş göreve geldiğinden bu yana Beşiktaş’ın oyununda gözle görülür bir iyileşme söz konusu değil. Siyah-beyazlıların futbolu, kazandığı birçok maçta tatminkârlıktan uzaktı. Başka bir deyişle, Beşiktaş’ın kazandığı maçlarda oyuncuların bireysel kalitesinin, dün akşam gibi puan kaybettiği maçlarda ise oyunundaki yapısal sorunların öne çıktığını söyleyebiliriz.

Süper Lig’in son iki şampiyonunun karşılaşmasından bu kadar kötü bir maçın ortaya çıkabilmesi ise düşündürücü. Elbette gerçek futbolseverler için. Kulüpleri yönetenlerin böyle dertlerinin olmadığını biliyoruz. O yüzden çok şükür ki bu kötü maçı da geride bıraktık, şimdi sırada çok daha kötüleri var. Ya da Nâzım Hikmet’ten mülhem, şöyle de denilebilir belki; en kötü maçlarımız; henüz oynamadıklarımız.

Onur Özgen/Gazeteduvar