Bugünlerde özlemini derinden hissettiğimiz; anne, baba, kardeş, arkadaş, mahalle halkı, komşuluk, akrabalık, esnaf, araya dargınlık girse bile bi'yol hakkı bulup barışabilme, karşındakini kırmama, incitmeme duygusu, derinden gönlü yaralayan aşk halleriyle bambaşka bir dizi idi "Ekmek Teknesi" ve "Nusrettin Baba"…

Bugünün dizilerinin sabun köpüğü diyalogları bırakın gönlümüzden içeri girmesini, kulağımızın "östaki borusunu" teyet bile geçmiyor. Yavanlaşmış, çürümüş bir toplum haline geldik sözün kısası, kıssadan hissesi olmayan halleriyle.

Dünya Kupası arasına sıkıştırılmış Beşiktaş günleriyle yaşamaya çalışırken, futbol ve tüm branşlardaki gelecek düşüncemiz tavan yapmışken yaşanan Beşiktaş Divan Kurul Toplantısı bizi alıp başka bir "Gerçek Dert Yumağı"nın kucağına bıraktı.

Yazılarımızı lütfedip takip eden, altına olumlu veya olumsuz iki satır bir şey yazanlar bilir dünden bugüne kadar tekrar tekrar söylediğim, yazdığım şey "Beşiktaş'ın kötüye gitmesi için dışardan bir güce gerek yok, içerdekiler yetiyor!"

Evet! Önemli bir gerçeklerden birisi tıpkı diğer kulüplerimizde olduğu gibi Beşiktaş'ın büyüyen borç harmalı. Birçok dedikodu ve kırgınlığı bir arada barındıran Divan Toplantısı'nda açıklanan Beşiktaş Kulübü borcu "6 milyar 264 milyon 803 bin 267 lira", toplam alacak "413 milyon 70 bin 436 lira" kulübün toplam borç-alacak farkı "5 milyar 692 milyon 761 bin 438 lira"

Beşiktaş'ın bir diğer gerçeği ise maalesef Süleyman Seba sonrası bir türlü sistemli yönetilememesi. Serdar Bilgili ile başlayan ve kendi içinden çıkardığı "yeni" yönetim kadroları ve başkanlarıyla bugüne kadar geldik.

Camia içinde başlayan yozlaşma "Divan Kurulu"na kadar gelmiş.

Divan başkanı Sayın Tevfik Yamantürk'ün çok şık karşılanmayan "akrabalık" sözleri camianın büyükleri tarafından tepkiyle karşılandı, olur mu? Denildi evet "çok şık" bir söylem değil ama Divan başkanı Sayın Yamantürk "yönetimle aramızda diyalog" yok dedi, "onlara ulaşamıyoruz" dedi yani kendini artık bu söyleme götüren sebepleri açıkladı.

Beşiktaş'ı satın alabilmenin yolu üzerinden söylemde bulunan zat-ı muhteremin koruma altına alındığını gördük.

19 Nisan 2018 yılında Fenerbahçe Stadı'nda Şenol Güneş'in başına isabet eden yabancı madde ile yaralanmasının kabahatlisi olarak "bordo-mavi" kravattan yola çıkılarak 4 sene sonra Beşiktaş Divan Kurul toplantısında eleştirilmesini hatta suçlanmasını gördük.

Beşiktaş'ın borcunun gittikçe büyümesi bir yanda, içeriden yaşadığı sıkıntılar diğer yanda.

Bütün bunları seyreden, tepki vermeyen kongre üyeleri ayrı bir yerde.

Serdar Bilgili ile başlayan süreçte her gelen yönetimin katkı yaptığı üyelerinin "kronik yapısı" bugünlerin aslında temel sorunudur. Bu değerli yönetimlerin katkı yaptığı üyelerin bir kısmı aidatlarını yatırmayarak üyeliklerinin düşmesi sonucu kulüple ilişkisi kalmadığı yönde haberler var, gayet doğaldır metazori aşktan çocuk olmaz, onlar geldiler yapması gerekeni (oylarını) verip gittiler zaten son dönemlerin karanlığa giden yönetimlerinin kazandığı sandıklara bakarsanız ne demek istediğimiz net anlaşılır.

Beşiktaş'ın kurtulabilmesi için "Fabrika Ayarlarına" dönmesi gerekiyor. Fabrika ayarlarına dönebilmesi için de zor durumlarda kaldığında başvuracak, yani sorunu bir ehline danışacak "Nusrettin Babası" gerekiyor.

Ben inanıyorum ki! Bu camia içinde hâlâ Beşiktaş değerlerine sahip çıkarak akıl verecek, iç barışı sağlayacak "Nusrettin Baba" veya "Babalar Heyeti" var, biraz onların vicdan sesini dinlesek ya da oldu ya bu babaları bulamadık en azından şöyle bir tarihin tozlu sayfalarına bakıp geçmişimizden ders alsak sanırım yeterli olacaktır.