Futbolda büyük bir değişimin içindeyiz. Fiziksel gelişim ile birlikte Neymar, Mbappe, Messi, Ronaldo gibi fenomenlerin dışında oyuncular benzer yeteneklere sahipler. Bu faktör saha içi mücadeleye, “denklik” getirdi. Favori takımlara topu bırakan, kendi yarı alanında bekleyen, nispeten “güçsüz!” takımlar, doğru zamanı, doğru kararı bekleyen ve hızla hücum eden takımlara dönüştü.

Katar 2022 öncesi Suudi Arabistan’ın, Arjantin’i, Japonya’nın Almanya’yı yeneceğini söyleseler, eminim ki pek çoğumuz, “Hadi canım sen de” derdik. Fas’ın, turnuvanın favorilerinden İspanya’yı elemesini ise “İmkansız” olarak nitelerdik. Ama bütün bunlar oldu. Ve bu olanlar akla şu soruyu getirdi:

1. Futbol eşitleniyor mu?
2. Güney Amerika ve Avrupa’nın tekelinde olan futbol iktidarı yeni bir tehditle karşı karşıya mı?
3. Takımlar arasındaki fark ortadan kalkıyor mu?

FİZİKSEL GELİŞİMLE BİRLİKTE FUTBOLCULAR ARTIK ATLETİK BİRER ROBOTA DÖNÜŞTÜ

Bu soruya doğrudan, “Evet” ya da “Hayır” yanıtı vermek imkansız. Benim yanıtım ise temkinli: “Galiba büyük bir değişimin eşiğindeyiz. Bu değişimin en büyük nedenlerinden biri fiziksel gelişim. Gelişen antrenman teknikleri, beslenme ve uyku koçları sayesinde futbolcular artık atletik birer robota dönüştü. Neymar, Mbappe, Messi, Ronaldo gibi fenomenlerin dışında oyuncular fiziksel olarak benzer yeteneklere sahipler. Bu faktör saha içi mücadeleye, “denklik” getirdi. Favori takımlara topu bırakan, kendi yarı alanında bekleyen, nispeten “güçsüz!” takımlar, doğru zamanı, doğru kararı bekleyen ve hızla hücum eden takımlara dönüştürdü.

'SINIRLARI OLMAYAN FUTBOL DÜNYASI' KABULLENİŞİ ORTADAN KALDIRDI

İlk bakışta, pasifist bir futbol anlayışı görünen bu hal, direnmek, karşı koymak ve kazanmak gibi bir felsefeye dönüştü. İkinci ve önemli bir unsur ise “Sınırları olmayan futbol dünyası” Sınırları olmayan bu dünya futbolcular üzerindeki, “Kabulleniş” duygusunu da ortadan kaldırdı. Ulusal takımlarda forma giyen oyuncuların büyük bir kısmı artık “Lejyoner” Pek çok futbolcu karşı karşıya gelmekten çekindiği yıldızlarla aynı sahada savaş veriyorlar. İspanya’yı eleyen Fas’ın 26 kişilik kadrosundan 2 futbolcu İspanya doğumlu. 4 oyuncu La Liga’da oynuyor. Takımın antrenörü 2 yıl Racing Santander’de top koşturdu. Bu örnek bile, tüm futbolcuların benzer kaynaklardan beslendiğinin ve geliştiğinin göstergesi.

Futbol eşitleniyor mu

TOPA SAHİP OLARAK DÜNYA VE AVRUPA ŞAMPİYONU OLAN İSPANYA YİNE TOPA SAHİP OLARAK KATAR'DA ELENDİ

Ve teknik direktörler... Futbolcular arasındaki fiziksel kalitenin yakınlaşması teknik direktör kavramını daha da ön planı çıkardı. Her dünya kupası bir teknik adamın futbola yeni bir yorum getirdiği arenalara dönüştü. Topa sahip olarak Dünya ve Avrupa Şampiyonu olan İspanya, yine topa sahip olarak oynadığı 2022 Dünya Kupası’ndan elendi. İspanya mı yeni bir felsefe geliştiremedi, yoksa yeni futbol felsefesi mi İspanya’yı alt üst etti, karar sizin. Ama şu bir gerçek, doğru kadro tercihleri, ve taktikleri, teknik adamları, takımlar arasında farkı yaratan unsur olarak birer kahramana dönüştürdü. Teknik adamlığın önemi bu dünya kupasında daha da öne çıktı.

YAŞAM İLE ÖLÜM ARASINDAKİ 9 METRE 15 SANTİMLİK FARK

Penaltı atışları futbolun kalp krizleri gibidir. Yaşam ve ölüm arasındaki farkı sadece 9 metre 15 santim uzaklığındaki bir atış belirler. Sonrası zafer ya da dram. Tıpkı önceki akşam İspanya’nın, Fas karşısında yaşadıkları gibi. Ya da Japonya’nın, Hırvatistan önündeki yenilgisi gibi. Hatırlayın 1994 Dünya Kupası’nda ki o ikonik fotoğrafı. Roberto Baggio’nun çaresizliğini ve Brezilya’nın zafer çığlıklarını.

İDMANDA BİR DÜNYA KUPASI ATMOSFERİNİ YARATAMAZSIN

Yaşamla, ölüm arasındaki o 9 metrelik vuruşun öyle ince ayrıntıları var ki... Hemen yanı başımda, Efkan Bucak’ın köşesinde, Luis Enrique’nin takımının turnuvaya gelmeden önce bin penaltı çalıştığını okuyacaksınız. Ama bu bile İspanyolların elenmesinin önüne geçemedi. Niye? Cevabı Kevin Keegan, “Atmosfer yok, kalabalık yok” diyerek veriyor, “Büyük bir Dünya Kupası maçının baskısını veya atmosferini yeniden yaratamazsınız, hiç antrenman yapmayın.” The Athletic, “doğru penaltı nasıl atılır, kimler atmalı ve penaltıcı nasıl seçilmeli”nin bir analizini yayınladı. Ben de ondan faydalandım. Birlikte okuyalım.

ÖNCE Mİ ATALIM SONRA MI?

Öncelikle, penaltıyı ilk sırada kullanmakla, 2. sırada kullanmak arasında çok büyük bir fark yok. 30 maçın 15’ini ilk sırada, 15’ini de ikinci sırada kullanan takımlar kazanmış. 663 penaltı atışının sonuçlarına göre ilk penaltıyı atan takımın kazanma oranı yüzde 50.8. Yani ara da ciddi bir fark yok. Penaltı atışı için taraftarın yoğun olduğu kaleyi seçmek oyuncularınızın kendilerini daha güvenli hissetmeleri açısından mantıklı. Ama asıl seçim atışları hangi oyuncuların kullanacağında yatıyor. Dünya Kupaları’nda bugüne kadar 30 maç penaltı atışlarına gitti. Kullanılan 279 penaltı atışından 196’sı golle sonuçlandı. Başarı oranı yüzde 70.

KAPTANLARINIZ PENALTI ATSIN

Teknik direktör olsanız, öncelikle kime penaltı attırırsınız? İstatistikler, “kaptanınızı mutlaka listenize alın” diyor. Kaptanlar, Dünya Kupaları’nda 31 penaltı atışının 25’ini gole çevirmişler. Bu yüzde 81’lik bir başarı oranı anlamına geliyor. “Neden kaptanlar?” sorusunun yanıtı da açık, “Kaptanınızı genellikle zihinsel dayanıklılığı, örnek teşkil etme yeteneği nedeniyle seçersiniz, bu nedenle muhtemelen baskıyla daha iyi başa çıkabilirler.” 90 dakikada ya da uzatmalarda gol atan bir oyuncunuz varsa, ona penaltı atışı yaptırın. Bu örneklerden 25 futbolcudan 20’si başarılı oldu. Maçta bir penaltı kullanmışlarsa bu çok daha iyi bir tercih olur.

FORVETLER BEYAZ NOKTAYA

Şaşırtıcı olmayan bir şekilde forvetler en iyi penaltı oranına sahipler: Penaltı atışlarında penaltı atan forvetlerin yüzde 76’sı, orta saha oyuncularının yüzde 69’u ve defans oyuncularının yüzde 68’i gol atıyor. Dünya Kupası penaltı atışlarında bir kaleci hiç penaltı kullanmamış bugüne kadar. Sağ ve sol bekler bir fark var (yüzde 71’e karşı yüzde 69). Bu oran bize kalecilerin sol kanat oyuncularını okumakta zorlandığını gösteriyor.

Futbol eşitleniyor mu

SOL AYAKLI OYUNCUYA ATTIRIN

Sağ ayaklı oyuncular mı daha iyidir, sol ayaklılar mı? Chichester Spor Bilimleri Okulu 1996 yılında bir araştırma yapmış. Kaleciler, hem tepki süresinin sonuçları hem de nerede ve nasıl olacağına dair kararlarla sağ ayaklı oyuncuları tahmin etmekte öne çıkmışlar. Kaleciler sol ayaklı oyuncuların vücut şekliyle ilgili ipuçlarını okumakta zorlanmışlar. Penaltı atıcıların çoğunun sağ ayaklı olduğu göz önüne alındığında bu tamamen mantıklı görünüyor, ancak psikolojik değerlendirmelere ekstra bir derinlik katmanı ekliyor.

NOT: Sadece bir oyuncu Dünya Kupası penaltı atışlarında her iki ayağıyla penaltı attı: 1986’da Meksika’ya soluyla ve dört yıl sonra İngiltere’ye sağıyla gol atan Andreas Brehme.

KALECİYE HİÇ BAKMAYIN

Bildiğiniz gibi iki tür penaltı var:

1. Kaleciden bağımsız (Oyuncu kalecinin ne yaptığını önemsemez ve vuruşunu istediği yere yapar.)

2. Kaleciye bağımlı (Oyuncu, topu kullanmadan önce kalecinin ne yaptığını görmek için bekler)

Peki hangisi daha iyi? Daniel Memmert ve Benjamin Noel’in; “Penaltı Vuruşu: Başarı Psikolojisi” adlı kitaplarında yaptıkları araştırma bu soruya yanıt veriyor. Penaltılardaki dönüşüm oranı, kaleci bağımlı vuruşlar için yüzde 70,6 ve kaleciden bağımsız vuruşlar için yüzde 73,8 oldu. Yani bir fark, ama çok büyük değil

GENÇLİKTEN KORKMAYIN

Yine, örnekleme büyüklüğü istediğimiz kadar büyük değil, ancak bir Dünya Kupası penaltı atışında penaltı kullanan 21 yaş ve altı 19 oyuncudan 15’i gol attı -yüzde 79’luk bir başarı oranı.

Mehmet ARSLAN / Hürriyet