Şampiyonlar Ligi'ni bir yana bırakın, izlediğimiz en sıradan Avrupa maçında dahi takımlar bize göre ışık hızıyla oynuyor.

Havamızdan mı, suyumuzdan mı bilmem, bizdeki yabancılar da ligimize adım atar atmaz ağır aksak paslaşmalara alışıyorlar.

Topuk pasıyla üç kişiyi ekarte etme şansı olan bir oyuncumuz bunu yapmak yerine kendi etrafında dönüyor.

Bir uzun topla arkadaşını pozisyona sokma şansı varken korkudan yanındakine veriyor topu...

Sporting bile karşımızda Barça. Real ya da PSG gibi rahattı...

Biz alan savunurken, onlar kanatlardan oyuncu kaçırdılar, biz adam adama savunurken, geriden çıkıp savunma arkasına sarktılar.

Basit ama hızlı oynadılar hepsi bu.

Onlar gol atarken bile rahat, biz taç atarken bile panik halindeyiz. Böyle bir fark var aramızda.

Sporting'e maçın başında iki net pozisyon verdik, biri direkten döndü, diğerini Ersin kurtardı, bizim pozisyonların ikisinde de Larin panik halinde kötü vuruş yaptı.

Kafa kağıdına bakarsan yabancı ama vuruşuna bakarsan bizden!

El oğlu şut zamanı şut atıyor, pas zamanı pas. Biz şut atacakken pasa dönüp, pas atacakken top kaptırıyoruz. Bildiğin Arapsaçı yani…

Kendimizi kandırmayalım, 86 yabancıyla oynasak ligimizin ritmi değişmedikçe Avrupa'daki kaderimiz de değişmeyecektir.

O nedenle yıllardır, köy takımları karşısında bile hüsranlar yaşadık.

Tromsö, Östersunds, Karpaty Lviv, Valerenga, Videoton, Sigma Olomouc, Young Boys, Vardar…

Daha saymaya gerek var mı?

Adamlar futbol oynuyor, biz başka bir şey.

Bütün hikaye bu.

Öyleyse boş verelim Avrupa'yı dönelim ligimize, yiyelim birbirimiz!

Hepimize afiyet olsun!

Tyrgay DEMİR / Fotomaç