Ne kadar oyun kültürün olursa olsun, (ki burası da soru işareti) ne kadar teknik becerin olursa olsun isteğin, tempon yok ise hiçbir şeysin. Bu basit bir halı saha maçında da, amatör kümede de, Süper Lig'de de , Şampiyonlar Ligi'nde de böyle. Hatta sporun, hadi daha da genişleteyim hayatın tamamında böyle.

Kabul edelim ki, Beşiktaş futbol takımı tamamen ‘’Pazarlama’’ stratejisi odaklı bir sene geçirdi. Çin gezisinden başlayan serüven, yöneticilerin uçaklarının havalanması, duyumcuların tweetleri, come to Beşiktaş sloganları, Cenk Tosun satışı, kadro boşaltımı, kadro doldurumu, Şampiyonlar Ligi süksesi derken geldik Nisan ayına. Kestirmeden, netçe , mertçe söyleyelim, bu seneki başarısızlığın tamamı yönetime yazılır. Şenol hocaya ben de çok laf ettim. Yok Çin’den beri morali bozuk, yok Talisca takıntısı, yok Q7 evladı diye ama çok net bir şeyi atladık hepimiz. Beşiktaş futbol takımı sporda başarı mantığı ile yönetilmedi bu sene. Alın size canlı örnek; belki de tarihinin en önemli Avrupa Kupası maçına Alanya’nın emekli santraforu ile çıktın. Yetmedi mi? Alın daha ağırı. Pepe, Medel, Vida, Negredo, Larin, Love, Lens alınmayıp Abubakar, Beck, Gökhan İnler , Marcelo kalsaydı da hiç bu pazarlama çalışmaları olmasaydı sonuç ne olurdu? Hele bir de sadece Sosa alınsaydı? Ne yazık ki gerçek budur. Yönetimin sportif başarısızlığı budur. Bence şampiyonluk kaf dağının ardındadır da velev ki olundu. Benim için sportif anlamda başarısızlık halen geçerli olacaktır. Bunu tarihinin en iyi avrupa macerası olduğu sene söylemek de trajikomik belki ama takım, spor mpor yapmıyor. Zevk almıyor, zevk vermiyor. Görev gibi maçlara çıkıyor. Taraftar zevkle, şevkle izlemiyor artık. Geçen sene başında başlayan keyif kaybı dibi bulmuştur. Bunun adı başarısızlıktır. Nasıl Beşiktaş’ın büyüklüğünü şampiyonluklar belirlemez diyorsak bu yaratılan ortamla gelecek şampiyonluk da kimseyi başarılı yapmaz. Bu konuda son olarak şunu belirteyim ki bu takımın bu kadar durgun,isteksiz ve kapasitesini eksik kullanması aklıma başka şeyler de getiryor ama orayı şimdilik çok kurcalamayalım.

Almayın. Eğer başka bir takım ile satış anlaşması yapmadı iseniz Talisca’nın bonservisini almayın. Bakın bu oyuncunun teknik becerisini, topa vuruş kabiliyetini, gol noktalarına sızma özelliğini görmemek , görüp de beğenmemek aptallıktır. Ama tekrar söylüyorum bu haliyle furbolcu falan değildir. Büyük potansiyeli vardır kabul ama Beşiktaş’ın bir ihtimale verecek 21 milyonu yoktur. Ha şunu diyorsa kulüp, benim işim gücüm Talisca’dan ilerde para kazanmak bunun uğruna 1-2 sene daha orta sıralara oynarım yeter ki o çıksın , vursun, tabela yapsın bana yeter o zaman super yatırım. Ama diyorsan ki ben büyük takımım ve bu trendi devam ettiricem, daha yukarıları hedefliyecem o zaman aman uzak durun bu adamdan. Taliscalı oynayan bir takımda 4-4-2, 4-3-3, 3-5-2 gibi diziliş kavramları konuşulmaz. Konuşulacaksa da 9-1 en ideal diziliş şeklidir. Bir çok arkadaşım ile bu konuda ters düşüyorum ama bidiğimi söylemeye tuttuğum takımın ilerde kaybolacak parasını korumaya çalışmaya devam edeceğim. Benfica’nın torpili ile Brezilya milli takımına alınmasına aldanmayacağım.Beşiktaş futbol takımı Talisca’nın gelişi Sosa’nın gidişi ile kültür değişikliğine daha doğrusu erozyonuna uğramıştır. Artık takımın modern futbola uygun hiç bir fonksiyonu çalışmamaktadır. Q7 oynarsa bolca orta , Babel isterse biraz o taraftan zorlama , Talisca babaya da top gelirse gözü kapalı kaleye vurmaca.Hepi topu budur. Dedim ya artık Şenol hocaya da kızmıyorum. Adamın elindeki santrafor kalitesi nin evrimi; Gomez, Abu, Cenk, Negredo, Love, Pekdemek, Larin... Serbest düşüş modeli. Ee o halde hiç değilse tabela yapan, takımın kalanlarının nefretini kazanacak kadar bütünlüğe zarar veren ve onların sırtına binen biri de olsa Talisca’dan vazgeçemiyor. Ama yine de Fenerbahçe, Galatasaray ve içerdeki Monaco maçlarına bakıp nasıl o sistemine dönmedi hala soruyorum kendi kendime. Hoca öyle işler yapıyor ki artık çaresizliğin haykırışı sanki. Son Alanya maçında ilk 20 dakikadaki 4-4-2 dizilişi gibi. Çizgileri eskinin fırtına hücumcu günümüzün idare memurlarına bırakıp göbekte 4 ortasaha tutup milli takımda gol attı diye Babel’I santrafora atmak Talisca’lı kadrolardaki son denemesi idi herhalde. Bir de bunların yanına futbolcunun bırakmış hali eklenince insanın Beşiktaş’ın oyun sistemini yazası gelmiyor. Taraftar bile o kadar sıkıldı ki Ctesi günü 3 dakikalık muhteşem koro haricinde hiçbir şey yapmadı.

Son olarak, Beşiktaş bu kadar kötü iken rakiplere sezon başından beri yapılan ve halen yapılmaya devam edilen koruma kollama çalışmalarına değinmek zul geliyor. Camia olarak o kadar iyi oynarken şampiyonluklar alındı ki elimizden keyifsiz,renksiz futbol sergilerken dışarda yapılan rezilliklere dönüp bakası gelmiyor insanın. 2 sene öncesindeki Beşiktaş ile birlikte ülke futbolu için çok ümitlenmiştim ama bu toprakların değişmeyen gerçeği olarak meyve veren ağacı içerden kemirerek dışardan taşlayarak yine kısır dünyamıza geri dönmek üzereyiz. Böyle gider ise, önümüzdeki senelerde Şampiyonlar Ligi'nde 4 ler 5 beşler yiyen takımlar seyretmek çok uzak ihtimal değil.

Neyse, biz kendi alemimizde avunmaya devam edelim. Tv’lerde boy boy ahkam kesen, suya sabuna dokunmadan, aman başkan kızmasın diye yumuşak yumuşak geçen gazetecilerimize, yönetici yanscısı tweeter duyumcularımıza inanalım.Seviyeleri buralarda tutalım.

Sonra Almanya milli takımı santraforu giderken biraz acı konuşunca, ‘’o kendine baksın bak oralarda sürünüyor küme düşmemeye oynasın’’ falan der rahatlarız.

Bülent Bilirgen / HABER1903