Sorunları belirlemek, hızlı karar almak, çözüm üretmek ve uygulamak devlet bürokrasisinde önemlidir.

Futbolda da öyle. Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin 15 günlük icraatlerine baktığım vakit, bunların çoğunu görebiliyorum. TFF eski Başkanı rahmetli Hasan Doğan’ın reflekslerini ve kararlı duruşunu anımsatıyor bana...

Evet; “kulüplerin federasyonu” söylemine katılıyorum. Onların talepleri, şikayetleri önemli. Ancak bazen öyle abuk sabuk isteklerlere çıkıyorlar ki ortaya. Birini kabul etsen, öteki savaş ilan ediyor. Orta yolu bulmaya çalışsan, kimseyi memnun edemiyorsun.

Bazen düşünüyorum da, futboldan çok anlayan veya ahkam kesenler yerine, çalışma hayatındaki prensiplerinden vazgeçmeyen ve koyduğu kuralları taviz vermeden uygulayan yöneticiler gerekiyor.
 

Neler yapıldı?
Peki neler oldu bu kısacık süreçte? Bana göre en değerlisi, deplasman yasağının kalkması. Hazımsızlık ve düşmanca duygular tavan yapsa da, bir gün aynı statta beraber maç izlemeyi öğrenmemiz gerekiyor. 50 yıl öncesinin imrenilecek görüntülerini bulmak kolay. O insanların kültürü, ahlak anlayışı ve hoşgörüsü nerede şimdi?

İkincisi, rezerv ligin geri gelmesi. Trabzonspor Kulübü Başkanı Ahmet Ağaoğlu’nu, yıllardır süren mücadelesinden sonuç aldığı için kutluyorum. Rekabetin bu denli üst düzey olduğu ligde genç, yetenekli oyuncuları nadasa bıraktık ve kuruttuk. Şimdi onları futbola kazandırma vakti. Karşı çıkana yaptırım uygulanmalı.

Bazı kararlarla ilgili çekincelerim var. Örneğin, yabancı kontenjanı ve harcama limitleri. TFF Yönetimi ilk etapta kulüplere kolaylık sağlamış gibi görünse de, endişem bu lüksün kötü kullanılacağı yolunda. Kısa vadede sorun yaratmayabilir. Lakin gideri, gelirinin üç katı olan kulüpler nasıl kurtulacak bu bataklıktan? Spor Kulüpleri Yasası’na güvenmeyin! Yasa dediğiniz bir günde değişir bu ülkede.

Gelelim hukuk kurullarına... Büyükekşi, en büyük sınavı burada verecek. Kulüplere yancılık devri bitmeli. Oyunu dizayn etmeye çalışanlara karşı dik durmak gerek. Yakın geçmişteki defolar unutulmasın. Ömer Seyfettin’in “Diyet” öyküsünü anlamakla geçmişti çocukluğumuz.
 

En önemli viraj
Büyükekşi hakemlik konusunda enkaz devraldı. Paramparça olmuş bir camia var. Hakemi, gözlemcisi, yöneticisi tedirgin. Geçmişteki küskünlükler, hesaplaşmalar geçiyor zihinlerinden. Kirlilik buradan başlıyor. Hele son bir yılda yaşananlara bakınca, bazı insanları yanlış tanıdığım için üzülüyorum.

Bu ülkede çok değerli ve donanımlı hakem hocaları var. İllaki düzeni değiştirecek ve adaleti sağlayacak insanlar bulunacaktır. Zaman ve takvim daralıyor. Ortaya bazı isimler atılıyor. Hepsine saygım var. Lakin bir de FIFA gerçeği var. Üye ülke federasyonlarına 17 Eylül 2020 tarihinde gönderilen talimatta şöyle deniyor: “Hakem komitesi (MHK) sadece eski hakemlerden başkan, asbaşkan ve yeteri sayıda üyelerden oluşmalıdır.”

Sanırım bu durumda bazı isimler eleniyor.

Aman dikkat Sayın Büyükekşi!

Bu arada gerçeklerin peşinde koşanları tenzih ederek söylüyorum; “asli sorumluluklarını unutan” yazılı ve görsel medya da, Türk hakemliği için tehlikedir. Elini verirsin kolunu, hatta makamını kaybedersin!

Son olarak; TFF bazı kuşkuları olduğu için hakemlerden mal beyanı isteyecekmiş. Katılıyorum. Kamu görevi yapan herkes beyan vermeli. Gazeteciler de öyle. Malum kısıtlı imkanlarla çalışıyoruz, son 20 yılda neler edinmişiz bilinmeli!
(Bu yazı baskıya girdiği ana dek MHK Başkanı açıklanmamıştı.)

 

Ahmak mıyız?
Dünyada futbol ekonomisi küçülüyor. Çok özel oyuncular dışında astronomik rakamları görmek mümkün değil. En iyi pazarlardan biri İskandinav ülkeleri. Üç yüz, beş yüz bin euroya ne cevherler var. Araya tilki menajerler girmez ise ekonomik transferler yapabilirsiniz.

Ya bizde? Dört büyüklerin adını duyan bilmem kaç milyon eurodan kapıyı açıyor. Peki bu kadar zengin bir futbol ülkesi miyiz? Yoksa ahmak mıyız? Yerlisi bile uçup gitmiş. Adını vermeyeyim, bir santrfor bir büyük kulüpten (o da rüştünü ispat etmiş değil) “1.5 milyon euro isterim” diyor. Dile kolay değil mi? Yani 25 milyon lira.

Yabancı kısıtlamasından yanayım ama, bu tarz oyuncuları ve taleplerini görünce, salın gitsin alayını demek geliyor içimden!

Cemal ERSEN / Milliyet