Başlığı çok kullanacağım aşağıdaki yazıda şimdiden belirteyim. Zor maçtı hakikaten. Müthiş bir takıma karşı oynadık kabul edelim. Aslında takımdan da öte bir seviyeye karşı oynadık. Hani en son namağlup çıktığımız grubun üstüne Bayern çekmiştik ve bu nasıl bir seviye demiştik ya işte onunla oynadık. Bunların tek eksiği kendi içlerindeki tecrübesizlikleri. Zaten hep bu seviyelerde kalıyor Dortmund çünkü oyuncuları biraz palazlandı mı hoop büyük  abiler (çoğunlukla Bayern) geliyor alıyor elinden. Ama o battı batacak dedikleri dönemden sonra öyle bir kültür oturtmuşlar ki çoluk çocukla bile bu seviyelere çıkabiliyorlar. Ben yaş olarak 80’lerin 90’ların ülke futboluna tanık olanlardanım. O yıllarda çok teknik oyuncularımız olmasına ragmen bir türlü üst yapıda başarı yakalanamaz, milli takım gelenden gidenden 5 yer, kulüp takımları bazı istisnalar hariç 2. turu gördü mü nerde bizim kupamız tadında dolaşırlardı. Ülkenin futbol halinin o dönemdeki tek açıklaması yabancı rakiplerin karşısında fizik,güç,çabukluk,hız kondisyon, devamlılık açısından ezilmemizdi. Taktik disiplin ve uygulama konularına gelemiyorduk bile. Aradan 30 yıl geçti ve ne yazık ki başlangıç noktasına dönmüş bulunuyoruz ülke olarak. Dünkü karşılaşma özelinde söylemiyorum bunu, çünkü çok doğru işler yapılmadı bizleri gururlandırılmadı değil takım ona sonra geçeceğim. Ama karşı takımdaki 18-19 yaşındaki çocukların hızlarını çabukluklarını (hem düşünce hem uyguama) gördükçe ülke insanı olarak ne kadar ham kaldığımızı görüyoruz. Avrupa şampiyonasında dahi bir çoğu yurtdışında oynamasına ragmen oyuncularımızın iki vites düşük performans verdiğini gördük. Hadi milli takım ülke insanından oluşuyor ve atletik özellikler toprağa özgü olup geliştirilecek kapasite belli sınırlarda kalabiliyor ve geliştirmek için de uzun yıllar gerekebiliyor.Ama kulüp takımlarında yabancı seçilirken artık atletik özellikli genç oyunculara dönmenin vaktidir. Çabukluk ve hız herşey artık dünya futbolunda. Dünkü maça özel mesela bir Nkoudu olsaydı nasıl farklı olabileceğini tahmin edebiliriz yada çok acemi gibi davransa da bir Gökhan Töre’nin oyunda olması şaşırttı karşı tarafı. Nskala yerine güçlü vurduğunu deviren bir Rıdvan şart oğlu şart bu seviyelerde. Montero’yu beğendik diyoruz çünkü oynadığı mevkiye göre hem çabuk hem teknik özellikleri fazla. Atibaba mızı beğenmedik çünkü ağır kaldı gençlerin karşısında. İlk golde bırak vücut olarak hızlanmayı beyin olarak bile çocuk bizimkinden çabuktu. Yanisi şu ki ülke olarak hızlanmaz isek  tren fena kaçacak.

Gelelim geceye. Çabukluktu hızdı bunları koyarsak kenara çok karakterli taş gibi bir takım izledik kendi adımıza. Kanada yolcuları hariç beklenilen performansı eksik kalan yok gibiydi. Biraz Josef beklediğimin altında verim verdi ama onun da kredisi bol bizde. Özellikle ilk 20 dakika ve ikinci yarının büyük bölümünde oynanan futbol göğsümüzü kabarttı. Kimseyi ayrmadan iyi oynayan kötü oynayan demeden helal olsun tüm saha içine,kenarına ve de tribünlere. Ajax’ı da izledikten sonra diyorum ki bu grupta 2.lik bile kaf dağının ardında. Hatta Portekiz takımı bile 5 yemesine ragmen modern oyunun çok uzağında değil. Ne yazık ki çok coşkulu rakiplerin olduğu bir gruba düşmüşüz. Enseyi karartmadan her maça dünkü gibi Kartal yürekli çıkıp sonuna kadar savşamaktan ve sonunda gelecek sonuca razı olmaktan başka bir yolumuz yok. Ama her ne olur ise olsun; böyle terinin son damlasına kadar formasını ıslatan, elinde ne varsa ortaya koyan, koşan ,ısıran, çabalayan üstüne de bir sürü hücum aksiyonunu geliştirmeye çalışan oyunculardan, bu grubu müthiş konsantrasyonla sahaya süren teknik heyetten ve onlara bu çalışma alanını sağlayan yönetimden ben razıyım. Dün için hepsine teşekkürler yılmadan,bıkmadan usanmadan dosta düşmana korku salmaya devam. Unutmayalım burası BEŞİKTAŞ..Taraftarın dediği gibi Bazılar tüm kupalara Bazıları Şampiyonluğa…