Her türlü ayak oyununun normal karşılandığı, haklının değil sesi gür çıkanın kazandığı,
adil rekabetin hem adalet hem de rekabet bölümünün bütün kurallarıyla alaşağı edildiği,
sezon içinde eşi benzeri olmayan uygulamalara tanık olduğumuz, hakemlerin yanlı
tutumlarıyla bir kulübün sürekli kollandığı, futbolda adil rekabet özlemi içinde olan
taraftarları derin bir umutsuzluğa iten bir sezon...

Nereden başlayayım bilemedim, çünkü nereden tutsam elimde kalıyor.

Oysa bir futbolsever olarak bu sezona umutla başladım. Dünya Kupası’nda uygulanan
VAR sisteminin yeşil sahalara adalet getirip haksız rekabete engel olacağını ve artık
sadece futbol izleyeceğimizi sanmak gibi safiyane duygular içerisindeydim. Belki de bunu
ummak istedim. Ne kadar da safmışım...

Emre Akbaba transferinde TFF Başkanvekilinin bu transferde hazır bulunmasının yarattığı
soru işaretiyle başladı sezon. İlerleyen haftalarda TFF’de bulunma amacının
Galatasaray’ın haklarını korumak olduğunu deklare edip ve buna rağmen hala o görevde
kalabilen Ali Dürüst’ün tarafsız olması gereken bir makamda olduğu halde taraf olduğunu
beyan edecek tutum ve söylemler, adil rekabete ilk gölge düşüren olaydı.

Sonra fikstür çekildi. Beşiktaş taraftarı bunu gündeme getirdi ve burada yaşanılan
haksızlıkları örnekleriyle döktü. Tek bir örnek vermek gerekirse, en son kupa maçının
Galatasaray’ın lig maçı düşünülerek Perşembe’den Çarşamba’ya alınması oldu. Oysa aynı
TFF mevzu Beşiktaş olunca, ne kadar katı ve ödün vermez bir tutum içindeydi. Mevzu
Beşiktaş olunca “bunu herkes yaşıyor ağlamayın“ diyen medyanın, fikstürün
Galatasaray’a açık bir şekilde sağladığı kolaylığa karşı sessiz kalmasını ve sağırlaşan
vicdanlarını unutmak ne mümkün?

Umut tükendi

Gelelim yazının başında bahsettiğim ve umutla baktığım VAR sistemine. İlk 8 haftada
resmen bu sistem işletilmediğine ya da bir kulübün lehine, diğer kulüplerin aleyhine
işletildiğine tanık olduk. O vakit anladık ki, en mükemmel sistemi dahi getirseniz onun
uygulayıcıları iyi niyetten uzaksa o sistem işlemez.

Beşiktaş taraftarı, Yusuf Namoğlu’nun MHK dönemlerinde hakemler üzerinde uyguladığı
sistemi deşifre etti. Günlerce yaptıkları Tag’lar, Twitter’da dünya TT’sine girdiği halde, sağırlaşmış vicdanlar oralı bile olmadı. En sonunda, bu süreç Yusuf Namoğlu’nun istifası ile sonuçlandı. Kısa bir süre VAR sistemi işlemeye başlayınca Galatasaray’da art arda puan kayıpları oldu ve buna bağlı olarak da telaş içinde saldırı pozisyonu almalarını hayretle izledik.

Yeni MHK atandı, yine safiyane duygularla adil bir rekabet adına umutlandık.
Umutlarımız yine başka baharlara kaldı. Özellikle son haftalarda bariz hakem olayları,
sürekli bir takımın lehine yapılan hataları izledik. Artık “Hiçbir şey değişmez” isimli
umudun tükenişini anlatan bir filmin içinde bulduk kendimizi. Senaryosu aynı, sadece
figüranların değiştiği, izlemekten usandığımız o film...

Ve film bitti!

Bu sefer sahnede, Galatasaray lehine bariz hatalarıyla nam salmış bir hakem başroldeydi.
Resmen kupayı bir takımdan alıp diğer takıma verdi.
Yıllar geçiyor Vahap Beyaz’lar, Ahmet Çakar’lar, Cem Papila’lar, Metin Tokat’lar emekli
oluyor; Ali Palabıyık’lar, Bülent Yıldırım’lar, Halis Özkahya’lar, Suat Arslanboğa’lar başrol olarak sahnede yerlerini alıyor.

Aynı filmi izlemekten dolayı sıkılmadınız mı? Ben sıkıldım ve yoruldum artık. En kötüsü
de, bu kokuşmuş sistemde her şeyi gördüğümüz halde, elimiz kolumuz bağlı, olanları
seyretmek zorunda kalmak.

An itibariyle Türk futbolu can çekişme sürecinden çıkmış, resmen ölmüştür. Bakalım
cenazeyi kim kaldıracak?..

Nilay Yılmaz