Türkiye’de oynanan futbolla ilgili hiçbir fikri olmayan bir yabancı, size Süper Lig’in nasıl bir turnuva olduğunu sorarsa örnek olarak dün Hatay’da oynanan maçı gösterebilirsiniz. Süper Lig’in ete kemiğe bürünmüş hali vardı adeta sahada: Tam bir çarpışma futbolu. Baştan sona temaslı bir oyun. Göğüs göğse, kemik kemiğe bir maç. Sergen Yalçın da belli ki maç öncesinde böyle bir savaş olacağını öngörüyordu ki iki tutucu tercih yaptı 11’inde: Birincisi, Akintola tehdidi de düşünülerek yapılan N’sakala tercihi. Evet, sol bekte N’sakala oynadığında savunma daha sertleşiyor. N’sakala adeta bir üçüncü stoper gibi. Ancak dün 60 dakika boyunca hücum tek taraflıya döndü bu tercihle. Ghezzal’in sırtına bindi bütün geçiş yükü. Sergen Hoca’nın ikinci tercihi de orta sahayı sert bir üçlüyle kurmaktı. Bu da Boupendza’lı geçişleri azaltmada bir miktar rol oynamıştır. Ancak Beşiktaş’ın ikinci bölgedeki pas kalitesinin de net biçimde düştüğünü söylemeliyiz bu tercihle. Sergen Yalçın son yarım saatte yaptığı değişikliklerle oyunun ritmini değiştirmek istedi ama onların da çok faydalı olduğunu söyleyemeyiz bence.

BASiT BiR ÇARE VAR 

Süper Lig’in genel karakterinden bahsetmişken, sadece düne özgü olmayan, hemen her maçta hayıflandığımız bir başka kanayan yaranın da altını çizmek gerek: Süper Lig, dünyada en fazla hakem atışı yapılan turnuva bence. Çünkü yere yatan kalkmıyor. Hakemler de akan oyunu sürekli durduruyorlar. Ve tempo düşüyor, akışkanlık sağlanamıyor. Bu büyük sorunumuzun basit bir çaresi var: Yere yatıp kenara giden futbolcu, oyun tekrar durana kadar oyuna girmeyecek. Bu kadar basit! Eğer bu kaideyi hayata geçirirsek, kimse dinlenmek için, tempoyu düşürmek için yere yatamayacak. Zira bilecek ki, yere yatmak demek, oyun tekrar durana kadar kenarda beklemek demek.

Hürriyet