Dün Beşiktaş’ın çok fazla hamle kabiliyeti olmayan yedek kulübesini görünce aklım 90’lı yıllar geldi.

Beşiktaş’ın efsanevi teknik direktörü Gordon Milne bir antrenman ustasıydı.

İngiliz teknik adam tüm çalışmalarını hafta içinde incelikle yapar, hafta sonu maçlarda kenarda otururdu.

Çok fazla ayağa kalkmazdı. Çok fazla talimat vermez, makine düzeninde işleyen takımını oturarak izlerdi.

Gordon takımını hafta içinde bu kadar iyi hazırladığı için, çok fazla oyuncu değişikliği de yapmazdı.

O dönem futbol zaten bugünkü kadar atletik değildi, sporcular ölesiye yorulmuyorlardı, değişiklik bir mecburiyet gibi görünmüyordu.

Gordon da bir aciliyet olmadıkça değişiklik yapmayan türdendi.

YEDEK OLMAK ZULÜMDÜ!

Siyah beyazlıların ilk 11’i de çok istikrarlı olduğu için o dönem Beşiktaş’ta yedek oyuncu olmak zulümdü adeta! Halim Okta da o dönemin şanssızlarındandı. Bence çok iyi bir santrfordu, eğer Beşiktaş’ta Ali-Feyyaz gibilerin alternatifi olarak kalmasaydı, Süper Lig kariyerinde belki 100 golü olabilirdi Halim’in. Dün Okta’yı kenarda görünce zihnim beni 90’lı yıllara götürdü, üstelik kulübesi de maça müdahale edebilecek gibi değildi Halim Hoca’nın. Başlayan 11’in çözmesi gereken bir maçtı dünkü.

MAÇI ERKEN KOPARABiLiRDi

Aslında çözebilirlerdi de. 3-52’yi hiç fena oynamadılar. İki duran top golü yediler ama akan oyunda neredeyse pozisyon vermediler. Ön tarafta Batshuayi biraz daha becerikli olsa maçı erken koparmaları işten değildi.

Dün Beşiktaş’ın yaptığı hemen her olumlu aksiyonun içinde olan Emirhan’a ekstra parantez açmak lazım. Genç adam dün iki santrforun arkasında serbest oynadı, zaman zaman Sergen Yalçın izleri taşıyan soğukkanlılıkta işler yaptı. Bir gol attı, bir penaltı kazandırdı, bir topu direkten döndü. Arkadaşları biraz dikkatli olsa asisti de olacaktı genç adamın. Nazar değmesin, Emirhan’ı izlemek gerçekten büyük bir zevk.

Uğur MELEKE / Hürriyet