İsmini Gaziantepspor'da duyurdu. Oradan geldiği Beşiktaş'ın unutulmazları arasına girdi.

11 yıl Beşiktaş'ta sol bek oynayarak kaptanlığa kadar yükseldi. Beşiktaş'ın Avrupa kupalarında en çok forma giyen futbolcusu oldu.

2 şampiyonluk, 3 Türkiye Kupası'nı kazanan kadronun içinde yer aldı. Siyah beyazlıların tarihinde büyük bir yeri olan İbrahim Üzülmez, namı diğer 'Deli İbo' futbola dair söyleşide konuştu:

"KOCAELİ KARMASI’NDA KEŞFEDİLDİM"

-Söyleşiye klasik soruyla başlayalım. Futbola ne zaman ve nasıl başladınız?


Ooo çok eskilere gittin...Futbola köy takımında başladım. Kocaeli’de alt yapı eğitimi alacak yer yoktu.

Köy takımında oynarken Kocaeli Köy Hizmetleri Spor’un başkanı bir gün tesadüfen bizim maçı izlemiş.

Beni beğenince takımına aldı.1 sene orada oynadım. Sonrasında Kocaeli Karması’na seçildim.

O zaman amatör takımlardaki yetenekli futbolcuları Kocaeli Karması’nda toplayıp profesyonel takımlarla maç yaptırıyorlardı.

Bana da 3.Lig’de oynayan Balıkesir Gönen maçı denk geldi. O maçta beni çok beğendiler.1993 yılında Balıkesir Gönen’e transfer oldum. İlk profesyonelliğim orada başladı.

"NEREYE KOYARLARSA ORADA OYNUYORDUK"

-Hangi mevkide oynuyordunuz? Yine sol kanatta mıydınız?


Evet...Sol ayaklıydım zaten. Bazen orta sahada bazen sol açıkta oynatıyorlardı. O dönem mevkii seçme şansınız yoktu.

Sen burada duracaksın derlerdi. Biz de tamam derdik. Balıkesir Gönen’de 1 sene oynadıktan sonra Karabükspor’a transfer oldum.

"BABAMDAN ÇOK ANNEM DESTEK VERDİ"

-Aileniz size destek verdi mi?


Babam futboldan anlayan ve futbola meraklı biri değildi. Bu konuda beni serbest bıraktı. Kendi çabam ve mücadelemle futbolcu olmaya çalıştım.

O süreçte en çok anam (annem) destek verdi. Hep yanımda oldu. Onun dualarını çok hissettim. Babam ise dediğim gibi ‘futbolcu olursan olursun, olmazsan eve dönersin’ düşüncesindeydi.

‘SARI FIRTINA’NIN DALGALI SAÇLARI....

-İdolünüz veya örnek aldığınız bir futbolcu var mıydı?


İzmit’te yaşadığım için birkaç defa Kocaelispor’un maçlarına gitmiştim.

O zamanlar ‘Sarı Fırtına’ Metin (Tekin) abi de Kocaelispor’da oynuyordu. Onu beğeniyordum.

Çocukluğun verdiği bilinçaltıyla Metin Hocamı örnek aldım. Özellikle koşarken saçlarının dalgalanması hoşuma giderdi.

"KAZANDIĞIM İLK PARAYLA ALTIN KOLYE ALDIM"

-Futboldan kazandığınız ilk parayla ne aldığınızı hatırlıyor musunuz?

Kazandığım parayı babama verdim. Hatta Balıkesir Gönen, bir miktar para ve çek vermişti. O parayı direkt babama götürmüştüm.

Bir de kendime altın kolye ve bileklik almıştım. (Gülerek). 18-19 yaşlarındaydım.

O zamanlar modaydı. Geri kalan parayı da evin ihtiyaçlarını karşılaması için babama vermiştim.

‘BU TEPE AŞILACAK İBRAHİM’

-Oldukça süratli, atletik ve enerjik bir yapınız vardı. Bunun sırrı nedir?


Bizim köyümüz (Arslanbey) Kartepe’nin eteklerindedir. Çocukluğumda oralarda çok yürüyüşler, koşular yaptım.

Tarlamız da vardı. Çoğu zaman bayır yukarı koşardım. Dün gibi hatırlıyorum...

Nefes nefese kalırdım ama bir an önce ‘Bu yolun bitmesi gerekiyor’ diyerek kendimi de zorluyordum.

O dönemlerdeki bu tempom bana futbolculuk kariyerimde güç olarak geri döndü. Bu enerjimi daha çok buna bağlıyorum.

Hem tarlada çalışıp hem o engebeli yolları kat etmek beni fiziksel anlamda geliştirdi.

"KÖYÜN BÜTÜN NİMETLERİNDEN FAYDALANDIM"

-Doğal beslenme de vardı tabii...


Tabii ki…Köyde tarlamız, bahçemiz, kendi hayvanlarımız vardı. Yediğimiz, içtiğimiz her şey doğaldı.

Yumurtayı bile kümesimizden alıp yerdik. Eti, sütü, tereyağı, balı, kaymağı yine kendi hayvanlarımızdan tüketirdik.

Beslenme konusunda anamdan Allah razı olsun. Bizdeki emeği büyüktür. Onun da hakkını vermem gerekiyor.

‘MOHTİ LAZLARI’NI BİLİR MİSİN?’

-Bu arada sizi herkes İzmitli biliyor. Aslen nerelisiniz?


Biz aslen Artvin Hopa’lıyız. Dördüncü-beşinci kuşak Kocaeliliyiz. Kocaeli’nde doğup büyüdüm. Mohti Lazları'nı bilir misin bilmiyorum.

Lazca konuşmayı bilen Lazlar vardır. Karadeniz’de özellikle de Arhavin, Hopa gibi yerlerde bu dili konuşurlar. Kökümüz oradan geliyor.

"ABİM GİBİ İYİ BEŞİKTAŞLIYDIM"

-Karabükspor’dan sonra Gaziantepspor’a transfer oldunuz ve adınızdan orada söz ettirmeye başladınız. Beşiktaş ile yollarınız nasıl kesişti?


Sağ olsun Gaziantespor Başkanı Celal Doğan, beni Karabükspor’dan transfer etti. Orada 1.5 sezon oynadım ve iyi bir performans gösterdim.

O dönem Gaziantep’te benimle birlikte Erhan Namlı, Erhan Albayrak, Hakan Bayraktar gibi önemli oyuncular da vardı.

Beşiktaş’ın dışında Fenerbahçe ve Trabzonspor da benimle ilgileniyordu. Ama ben abimden dolayı iyi bir Beşiktaşlıydım.

Çocukluğumun takımı beni istiyor diye çok duygulanmıştım. Nihayetinde Beşiktaş’a imza atarak hayalime kavuştum.

"BİR ARA GAZİANTEP’E GERİ DÖNMEYİ DÜŞÜNDÜM"

-Beşiktaş'taki ilk günlerinizde zorlandınız mı?


Çok zorlandım…İstanbul’a ve camiaya yabancıydım. İlk 2-3 ay zor bir süreç yaşadım ki Gaziantepspor’a geri dönmeyi bile düşündüm.

Antep’i ve oradaki ortamı özlüyordum. Bu durum Beşiktaş formasıyla ilk maça çıktığım Levski Sofya karşılaşmasına kadar sürdü.

Pascal Nouma’ya da gol attırdığım o maçta İnönü Stadı’ndaki müthiş atmosferi görünce, ’Bu camiada uzun yıllar kalacağım’ diyerek kendi içimde söz verdim.

Allah’a şükür Beşiktaş’a 11 sene emek verdim.

"BEŞİKTAŞ’A GÖNÜLDEN BAĞLIYDIM"

-Beşiktaş'ta aralıksız 11 yıl forma giyip kaptanlık yaptınız. Birçok kupa ve başarı kazandınız. Bunu neye borçlusunuz?


Beşiktaş’ı ve işimi çok sevmem; Beşiktaş’a gönülden bağlı olmam bunda etkili oldu. Benim Beşiktaş’ta iki hedefim vardı: Birincisi sürekli ve istikrarlı oyuncular içinde yer almak.

Beşiktaş’ın bana verdiği maddi olanakların karşılığında elimden geldiğince saha içerisinde maksimum katkı sağlamak. Bunu kendime ilke edinmiştim.

Sakatlılar haricinde oynamamazlık yapmadım. 11 sene dolu dolu maçlar oynadım. İkinci hedefimde futbolu Beşiktaş’ta bırakmaktı.

Şükürler olsun bunları başardım. Belki ikinci hedefim sıkıntılı bir şekilde gerçekleştirdim ama hayatta bazı şeylerin önüne geçemiyorsunuz.

İnşallah ilerleyen dönemlerde tekrar bu camianın içinde görevler almak istiyorum.

"100.YIL KADROSUNUN EKMEĞİNİ YİYEMEDİK"

-Tarihe geçen 100.yıl kadrosunda siz de vardınız. Bu kadronun benzeri bir daha gelir mi?


O kadronun şöyle bir özelliği vardı; 100.yıl kadrosu sahaya çıktığı zaman bu maçı nasıl olsa alırız özgüvenine sahipti.

Geriye düşsek bile maçı kazanacağımızı biliyorduk. Takımda öyle bir atmosfer, arkadaşlık ve kalite vardı.

Lucescu ile çok önemli işler yaptığımızı düşünüyorum. O kadro dağılmamalıydı. 2-3 sene daha o kadronun ekmeğini yiyebilirdik.

Daha fazla şampiyonluklar yaşamalıydık. Ama nedense olmadı. Biz sadece saha içine odaklanmıştık.

Neler yaşandığını bilmiyoruz. Ancak bir daha öyle bir kadronun geleceğini sanmıyorum.

"MENAJERLERE BEŞİKTAŞ’TAN PARA KAZANDIRMADIM"

-Futbolculuk kariyerinizde menajeriniz yoktu. Bunun sebebi nedir?


Yani ne bileyim…Sonuçta Beşiktaş’ı seviyorum. O işleri çok da becerebilen bir insan değilim.

Menajeri olup da transfer görüşmesine giren futbolcuları suçlamıyorum. Onlara saygı duyuyorum.

Ama köyden çıkıp çok sevdiğim Beşiktaş’a gelmişim, o takımın kaptanlığını yapıyorum. Transfer görüşmesine bir menajerle gitmekten ziyade kendim bu işi çözebileceğime inanıyordum.

Onun için benim sırtımdan hiçbir menajer Beşiktaş’tan para kazanmadı. Zaten uzun pazarlıklar da yapmadım. Kaptan olduğum için yönetici abilerimizle oturup sohbet ediyorduk. Ne yapıyorsun, ne ediyorsun? Tatile nereye gidiyorsun derken 5 dakikada imzayı atıyorduk. Öyle bir gönül bağımız vardı. Şimdi olay biraz farklı tabi. Profesyonellik ve maddiyat daha ön planda. Bu yüzden bazı şeylerin zevkinin de kaçtığını düşünüyorum. Ama şunu söyleyeyim; 11 sene boyunca Beşiktaş’a hem maddi hem de manevi olarak sıkıntı yaşatmadığıma inanıyorum.

"AHH O ORTALAR YOK MU!"

-Size göre futbolcu İbrahim Üzülmez' in artıları ve eksileri nelerdir?


Futbolcu İbrahim Üzülmez, daha erken ortayı yapabilseydi çok daha iyi yerlere gelebilirdi.(Gülüyor). Son dönemde müthiş ortalar yaptım. İlk zamanlar bunun eksikliği vardı. Saha içerisinde mücadeleci olmam artılarımdandı. İkili mücadeleyi kaybetmek bana rahatsızlık verirdi. Terimin son damlasına kadar savaşırdım. Beni en çok mutlu eden de bu. Elbette hatalarımız da vardı. Ama hazırlık maçında bile Beşiktaş formasını gerektiği kadar terlettiğimi düşünüyorum. Bu camia nasıl beni ‘Deli İbo’ olarak benimsediyse, bana o lakabı takan taraftara en iyisini vermek için gayret ettim.

"ROBERTO CARLOS BİLE KAVİSLİ ORTA YAPAMAZ"

-Futbolculuk kariyerinizde birçok önemli teknik adamla çalıştınız. Onların içinde size orta yapma konusunda özel bir çalışmaya tabi tutan olmadı mı?


Dediğim gibi son dönemde iyi ortalar yaptım ama o zamanda Bobo golleri atmamıştı. Ancak bazı oyuncular olarak yani geriden hızlı gelen oyuncular kavisli orta yapamaz. Gidin bakın araştırın Fenerbahçe’ye gelen Roberto Carlos da kavisli orta yapamaz. Benim de öyle bir yapım vardı. Çabuk ve sprinter oyuncuyduk. Mesela Marcus Münch müthiş orta yapardı. Niye yapardı? Ayağı temizdi. Narin ve sade bir oyuncuydu. Biz sert, agresif ve hızlı olduğumuz için bazen o ayarlamayı yapamıyorduk. Son dönemimde bunu gerçekleştirdim. Onu da tekrar belirteyim yani... Herkes dört dörtlük değil tabi. Bizde o eksiklik vardı ama birçok oyuncuda da bizdeki artılar yoktu. Zaten o artılara sahip olmasanız kimse sizi 11 sene Beşiktaş’ta oynatmaz.

"BEN DE OLSAM ‘BU DELİ ÇOCUK’ DERDİM"

-Taraftarlar tribünlerde ilk kez ‘Deli İbrahim’ şeklinde tezahürat yaptığını duyunca neler hissettiniz? Bu lakaptan rahatsız oldunuz mu?


Yok ya…Niye rahatsız olalım. Bir tane uzun saçlı çocuk gelmiş Antep’ten…Orta sahada bir oraya bir buraya koşuyor. Saçları da uzun olduğu için bir sağa bir sola gidiyor. Mücadele ediyor, canla başla oynuyor. Kafayı da eğmiş aşağıya…Oradan buradan top kazanıyor. Ben de derdim ki ‘Kim la bu deli çocuk?’ (Gülüyor). Normal yani…Bunu yadırgayacak halimiz yok. Bir de İnönü Stadı’ndaki taraftarla arkadaş, ahbap gibi olmuştuk. Yıllarca beni sol tarafta gördüler. Ben de onları görüyordum orada. Diyaloglarımız müthişti. Beşiktaş’ta 11 yıl sol tarafta oynamak kolay değil. O yüzden taraftarların bana ‘Deli İbo’ lakabını vererek beni benimsediklerini düşünüyorum. Allah razı olsun onlardan. Ben hep diyorum; yeni stat iyi güzel ama İnönü Stadı’nın o atmosferini özlüyorum. O sol kanatta adeta taraftarlarımızla bütünleşmiştim.

"KAPTANDIM AMA TAKIMIN ÜZERİNDE DEĞİLDİM"

-Kaptan olarak kırmızı çizgileriniz nelerdi?


Öyle kırmızı çizgilerim yoktu. Sadece hocalarımızın verdiği direktifleri yerine getirmeye çalışıyordum. Takım kaptanı takımın üzerinde biri değildir. Bir ağabeydir sonuçta. Kaptanın, takım içindeki arkadaşlarının sevgisini ve saygısını kazanması lazım. Ama bunu yanlış yerlere çevirmemeli. Ben yaşça büyük olduğum için hocalarımıza destek vermeye çalıştım. Kaptan olarak disipline önem verirdim. Şimdi de hoca olarak disiplini önemsiyorum.

"İBRAHİM TORAMAN KONUSU ARTIK KAPANMALI"

-Tatsız olaylar yaşadığınız İbrahim Toraman ile futbolu bıraktıktan sonra hiç bir araya geldiniz mi?


Hayır karşılaşmadım. Keşke yaşanmasaydı. Hep diyorum; geçmiş bitmiştir. Allah herkesin yolun açık etsin. Nihayetinde Beşiktaş’ın menfaatleri için emek verdik, mücadele ettik. Keşke olmasaydı ama bunları tekrar konuşmanın kimseye faydası yok. Bundan sonraki yaşantıda Allah herkesin kalbine göre versin.

"KARABÜKSPOR MU BARCELONA MI?"

-Jübile yapma imkânınız olsa Beşiktaş'ın hangi takımla karşılaşmasını isterdiniz?

Ooo çok zor bir soru…Burada duygusal bir cevap verirsem bende büyük emeği olan Karabükspor derim. İnsanlar hemen Barcelona veya Real Madrid derdi ama emekçilerin şehri Karabük’ün bana çok şeyler kattı. Diğer taraftan Şifo (Mehmet Özdilek) Hocam, jübilesini Milan’a karşı yapmıştı. O maçta ben de oynamıştım. Fakat bana Avrupa’dan hangi takımı tercih ederdin diye sorsanız Barcelona’yı isterdim.

"EN AZ İKİ SENE DAHA OYNAYABİLİRDİM"

-Beşiktaş'a ayrıldıktan sonra transfer teklifi aldınız mı?


Aldım…37 yaşındaydım. Çok düşündüm taşındım. Futbolu Beşiktaş’ın kaptanı olarak bırakmak mı yoksa bir yere gidip oynamak mı diye. Belki 2-3 sene daha oynama gücüm vardı ama Beşiktaş’ta futbolu bırakma hedefim daha ağır bastı. İyi ki böyle bir karar almışım.

"BABACAN DEL BOSQUE"

-Çalıştığınız teknik adamlar arasında sizde olumlu ve olumsuz anlamda iz bırakan hocalar kimlerdi?


Sadece bir hocayı ön plana çıkarmam doğru olmaz. Birçok değerli hocayla çalıştım. Del Bosque’nden, Scala’dan tutun da Ertuğrul (Sağlam) Hoca, Tigana, Mustafa Denizli’ye kadar önemli teknik adamlar vardı. Bizi 100.yılda şampiyon yapan Lucescu’yu da unutmamak gerek. Biri taktik, biri sevk ve idare başka biri de Del Bosque gibi babacan rolüyle öne çıkıyordu. Hepsinden bir şeyler öğrendik. Bunları yeni mesleğimizde oyunculara anlatmaya çalışıyorum.

"SCHUSTER İLE DURUMU İDARE ETTİK!"

-Yıldızınızın barışmadığı hoca oldu mu peki?


Bir dönem Schuster ile oldu açıkçası. Sonuçta Alman disiplini içerisinde olan bir teknik adamdı. Onu kötülemekten ziyade bütün hocalarla hiçbir sıkıntı yaşamadığımı söyleyebilirim. Çünkü çalışkan bir oyuncuydum. O da beni diğer hocalar gibi sürekli oynattı.

"NEYİN KRİTERİ? ARTIK ALTYAPI HOCALARI GÖZDE"

-Konuyu teknik hocalardan açmışken size göre Süper Lig’de teknik direktör olmanın kriterleri neler?


Herhangi bir kriteri yok. Neyin kriteri? Sonuçta herkes bir şekilde teknik direktör oluyor. Futbolu yeni bırakan da alt yapının hocaları da teknik direktörlük yapıyor. Artık başkanlar maddi önden olaya baktıkları için direk altyapı hocalarına görev veriyorlar. Beşiktaş’ta Önder (Karaveli), Kasımpaşa’da Sami (Uğurlu) hocalarımız var. Onlarla yola devam edebiliyorlar. Son dönemde hocalık anlamında özel bir kriter aramaya da gerek yok. Belki 3-4 sene öncesine kadar hocalarla ilgili bir arz-talep oluyordu ama yakın zamanda bu durum ortadan kalktı. Başkanlar direkt altyapı hocalarını takımın başına getirebiliyorlar. Ben o hocaları asla küçümsemiyorum. İçlerinde çok değerli isimler var.

"DERBİNİN ADI BİLE YETİYORDU"

-Fenerbahçe mi yoksa Galatasaray derbileri mi sizin için daha çok motive ediyordu?


Rakip ayırt etmeksizin derbi dediğiniz zaman ister istemez sizi motive ediyordu zaten. Hakikaten derbiler her oyuncu için böyledir. Maçtan 48 saat önce kendinizi kampa alıyorsunuz. O maçta iyi oynamak, ön plana çıkmak önemliydi. Benim derbilerde iyi maçlarım var. Mesela Galatasaray’a sağ ayakla attığım bir gol vardı. Her derbi maçı benim için özeldi.

"ABDULLAH ERCAN EN İYİLERİNDENDİ"

-Sizce Türk futbolunun gelmiş geçmiş en iyi yerli sol beki kim?


İbrahim Üzülmez...(Gülüyor) Benden önce Abdullah Ercan, Hakan Ünsal, Ergün Penbe vardı. Bunlar önemli oyunculardı. En iyisi bendim diyerek espri yaptım tabii. Belirli bir yaşa geldik artık. En iyi oyuncu bendim demekten ziyade ben profesyonel ve gayretli bir futbolcuydum. Ama sol bek olarak geriye dönüp baktığımız zaman Abdullah Ercan’ın sol ayağı etkiliydi. Ergün Penbe’nin kemik gibi yapısı vardı. Hakan Ünsal da iyiydi. Bizim jenerasyonda çok yetenekli sol bekler vardı. Kendimi bunlardan biri olarak görüyorum.

"ATİBA HEYKELİ HAK EDİYOR AMA…"

-Fenerbahçeli taraftarlar Alex'in heykelini dikti. Size göre Beşiktaş'ta heykeli hangi isim hak ediyor?


Beşiktaş’ın sayısız efsaneleri var. Bir ara 'Atiba’nın heykeli dikilmeli' dedim. Atiba, gerek futbolculuğunu gerekse iş ahlakını beğendiğim bir oyuncu. Ama bir futbolcunun da heykelinin dikilmesi ne kadar doğru onu tartışmak gerek. Fakat Beşiktaş’ın mazisine baktığımızda Süleyman Seba’nın bu camiaya önemli değerler kattığını da biliyoruz. Futbolcu olarak benden önce Metin-Ali-Feyyaz, Rıza Çalımbay, Samet Aybaba, Sergen Yalçın gibi efsaneler vardı. Ancak cımbızlayıp hangi futbolcunun heykelini dikmek gerekiyor sorusunun cevabını vermek kolay değil.

"İLK SIRAYA HAGİ’Yİ KOYARIM"

-Türkiye'ye gelen en iyi 3 yabancı oyuncu kim?


Çok düşünmeden söylemem gerekirse Hagi’yi ön plana çıkarabilirim. Bizden Guti ve Quaresma’yı da sayabilirim. Yine benim dönemimde 100.yılda Zago-Ronaldo-Guinti üçlüsü vardı. Daha önceden Amakochi’yi söyleyebilirim. Fenerbahçe’ye Alex geldi. Onu da unutmamak gerek. Kısacası ilk 3’e Hagi, Alex ve Guti-Quaresma ikilisinden birini koyarım.

"LJAJİC, ALDIĞI PARADAN UTANMALI"

-Teknik adam olsanız takımınızda Adem Ljajic mi yoksa Miralem Pjanic’i mi tercih ederdiniz?


Açıkçası bu iki oyuncunun Beşiktaş’taki performansı şu ana kadar beni tatmin etmedi. Zaten Ljajic’in durumu ortada. Bir oyuncu kendisine nasıl bu kadar ihanet eder anlamış değilim. Onun için bu tarz oyuncularla kontrat yaparken biraz daha ince eleyip sık dokumak gerekiyor. Sanırım Ljajic’in Beşiktaş’taki üç veya dördüncü senesi. Üç senede sen 3 maç bile oynamadın güzel kardeşim benim. Mübarek…Sen buradan para alıyorsun. İnsan aldığı paranın karşılığından utanır.

"TOPU SAĞ SOLA VERMEKLE 90 DAKİKA BİTMEZ PJANİC!"

-Pjanic için yorumunuz nedir peki?


Pjanic’in de saha içinde daha fazla sorumluluk alması lazım. Lider özelliklerini ortaya koymalı. Bu oynadığı oyun yeterli değil. Sen Barcelona’dan gelmişsin. Vida’dan veya Necip’ten topu alıp ta bir sağa bir sola pas vermekle 90 dakika bitmez. Bugün Pjanic ne kadar şut attı, ne kadar asist yaptı,ne kadar ara pası attı, ne kadar gol attı gördünüz mü dememiz lazım. Yoksa onun gibi oynayabilecek takımda birçok oyuncu var.

"İRFAN CAN’IN GÜÇLENMESİ LAZIM"

-Gençlerbirliği’nden eski öğrenciniz İrfan Can’ın Fenerbahçe’deki performansı çoğu zaman tartışılıyor. Kanatta oynatılması doğru mu?


Öncelikle İrfan Can’ın daha fazla süre alması lazım. Onu kanatta da oynatabilirsiniz. 4-2-3-1’in önünde oynatırsın. Yetenekli bir oyuncu. Ama Fenerbahçe’de bazı oyuncular bedenen ve ruhen saha içinde olmadıklarını görüyoruz. Nedenini bilmiyorum. Ben onlarda gayret göremiyorum. Siz yeteneklisiniz ama mücadele etmiyorsunuz. Bu defa eleştiriliyorsunuz. Sadece yetenekle bu işler olmaz. Ne yetenekli oyuncular geldi geçti. Gayret olmayınca hepsi kayboldu gitti. Bunun için İrfan Can’ın fizik olarak kendini daha yukarıya taşıması lazım. Sakatlık onu etkiledi. Mesut Özil de aynı durumda. Sıkıntılar yaşıyor.

"HERKES KENDİ CEBİNİ DÜŞÜNÜYOR"

-Türk futbolunun en büyük sorunu nedir?


Bence yabancıları çok ön plana çıkarıyoruz. Hiç kimse Türk futbolunu ileriye taşımak için mücadele vermiyor. Herkes yolunda aşık. Herkes kendi cebine bakıyor. Türk futbolunun gelişmesi için önce dürüst olmalıyız. Camiaları ön plana çıkarmak gerekiyor. Onları yaşatmak lazım. Kulüpler doğru yönetilmeli. Bir de VAR sisteminin gelmesiyle hakemlerin daha az hata yapacağını düşünürken tam tersi oldu. Hakem müessesinin tekrar gözden geçirilmesi şart. Aksi halde Türk futbolu geriye gider. Taraftarlar artık statlardan uzaklaşmaya başladı. Bu gidişatı değiştirmezsek yarın statlarda taraftar göremeyiz.

"GUTİ'NİN PASLARI, SERGEN’İN KLASI"

-Tekrar geçmişe dönelim. Saha içinde en iyi anlaştığınız oyuncu kimdi?


Guti (Hernandez) diyebilirim. Zeki ve yetenekli bir oyuncuydu. Onunla 3-4 sene daha oynayabilseydim daha fazla asist yapardım. Benim en büyük özelliğim geriden sprinter atarak rakibin birinci bölgesine inmekti. Deparı atıp oraya indiğiniz zaman Guti, sizi rahatlıkla topla buluşturabiliyordu. Birlikte oynadığım üst düzey oyuncu ise Sergen Yalçın’dı. Onun yeri başka.

"RİBERY, BENİ ÇOK UĞRAŞTIRDI"

-Rakip olarak çekindiğiniz veya size ters gelen biri var mıydı?


Galatasaray’da oynadığı dönem Franck Ribery ile baş etmek zordu. Aynı şekilde Manchester United maçında (Antonio) Valencia ve Portolu Hulk karşısında zorlanmıştım. Bu oyuncular beni çok uğraştırmışlardı.

"O MAÇLARLA EFSANE OLDUM"

-Unutamadığınız maç veya gol var mı?


Chelsea ve Barcelona maçları benim için özeldi. Londra’daki Chelsea maçında 60 dakika 10 kişi mücadele etmemize rağmen onları yenmeyi başarmıştık. Geremi ve Damien Duff gibi oyuncuları etkisiz hale getirmiştim. Barcelona maçında da karşımda Simao (Sabrosa) vardı. O bir şey yapamayınca bu kez Overmas’ı benim kanada almışlardı. Bu iki Avrupa maçıyla birlikte Galatasaray’a sağ ayağımla gol attığım karşılaşmada da iyi oynamıştım. Fink’e ve Uğur İnceman’a asistler yaptığım Fenerbahçe derbisini de unutmamak lazım. Bu maçlar kendimle gurur duyabileceğim, beni Beşiktaş efsanesi yapan maçlar diyebilirim.

"ALAVERE DALEVERE NEDİR BİLMEM"

-Gelecek ile ilgili planlarınız ve beklentileriniz nedir?


Teknik adamlığım zirvesini yapmak istiyorum. Bunu da yapacağıma inanıyorum. Ben kendimi sürekli geliştirmeye çalışıyorum. Maçları yakından takip ediyorum. Ekibim gerekli analizleri yapıyor. Geçmişte teknik adam olarak şampiyonluklarım, Süper Lig’de başarılı olduğum dönemlerim var. Kimsenin hakkını yemiyorum. Kulüpleri ön plana çıkarıyorum. Hiç kimse İbrahim Üzülmez, alavere dalavere yollardan geçer diyemez. Futbolda ben tertemizim. Aldığımın karşılığını vermeye çalışırım. Tesiste yatıp tesiste kalkarım. Başarı için tüm gayretimi gösteririm. Ben böyle bir teknik adamım. İnşallah ben bu işin zirvesini yapacağım. Zaman her şeyin ilacıdır.

KİMLİK KARTI

Adı soyadı: İbrahim Üzülmez

Doğum tarihi: 10 Mart 1974 (47 yaşında)

Doğum yeri: Kocaeli, Arslanbey Köyü

Lakabı: 'Deli İbo'

Mevkii: Sol bek, sol kanat

Altyapı: Kocaeli Köy Hizmetleri

Profesyonel kariyeri: ‪1993-1995‬ Balıkesir Gönenspor, ‪1995-1999‬ Kardemir Karabükspor, ‪1995-1996‬ Körfez İskenderunspor (Kiralık), ‪1997-1998‬ Amasyaspor (Kiralık), ‪1999-2000‬ Gaziantepspor, ‪2000-2011‬ Beşiktaş (285 maç-7 gol).
Milli takım kariyeri: 37 kez A Milli

Teknik Direktörlük Kariyeri: 2013 Çaykur Rizespor (Yardımcı Antrenör), 2015 Elazığspor, 2016 Gençlerbirliği, ‪2106-2017‬ Gaziantepspor, ‪2017-2018‬ Çaykur Rizespor, 2019 Gençlerbirliği, ‪2019-2020‬ Bursaspor, 2020 Ankaragücü.

Başarıları
Beşiktaş: 2002-2003 ve 2008-2009: Süper Lig şampiyonluğu, 2002-2003: UEFA Kupası çeyrek final, 2005-2006, 2006-2007 ve 2008-2009: Türkiye Kupası 2006: Türkiye Süper Kupası.
A Milli Futbol Takımı: 2003: FIFA Konfederasyonlar Kupası üçüncülüğü

Bireysel

- Beşiktaş'ın Avrupa kupalarında en çok forma giyen futbolcusu: (56 maç)

- Beşiktaş'ın 1959’dan bu yana resmi maçlarda en çok oynayan 8. futbolcusu (396 maç)
-Teknik direktör olarak ‪2016-2017‬ sezonunda Çaykur Rizespor’u Süper Lig’e taşıdı.

Kaynak: Ajansspor