Her şeyiyle tanıdık bir ilk yarı! İlk 10 dakikada sadece 'baskılı görünen' verimsiz bir Beşiktaş ve akabinde 13. dakika itibarıyla sakin kalıp alan kullanımı prensibiyle oynayan Sporting!..

Evet, maçın ilk devre gollerinin tamamı korner organizasyonundan geldiyse de Sporting’in geniş alan yaratarak oluşturduğu geometrik pas opsiyonlarına dikkat kesilmek gerek.

Onları savunamamak Beşiktaş’ı çaresiz kıldı. Geçen yılın gösterişlisi Ghezzal’ı 'yok eden' Sporting, Pjanic’i de enterne etmeyi başarıp devreyi üç golle önde kapayınca maç 'şapka/tavşan denklemi'ne döndü.

Türkiye’de o tavşan o şapkadan çıkabildiği için çoğu insan da yine çıkar sandı ancak…

Ancak Sporting, özellikle Larin/N’Sakala üzerinden geldikçe sorunlar büyüdü.

Görülüyordu ki, çözüm yoktu

İş, Beşiktaş’ın yapacaklarından daha fazla onların yapamayacaklarıyla doğrudan ilgiliydi.

Sporting sağlı sollu yüklendikçe sadece Ersin büyüdü! Ve beklenen 'tavşan' sahnedeki yerini alamadı.

Sergen Yalçın’ın maç önü beklentileri gerçekleşmedi çünkü sanırım onları gerçekleştirecek çalışmalar yapılamamıştı.

Yusuf Nalkesen şarkısındaki gibi, "Olanlar oldu geçti artık sen ne dersen de! Benim kadar suçlusun, suçlusun bunda sen de…"

'Milimetreye yenilmeyi sürdürüyor'

'VAR' diye yırtınan 'adalet heveslileri' için de bir son not…

Teixeira'nın ofsayta takılan golündeki pas ve gol vuruşundaki inceliğin teknolojiye kurban edilmesi sineye çekilmiştir sanırım!

'Romans' yoksa, aşk yoksa, sevda yoksa insan ya da oyun olur mu?

İnsan marifeti, kendi icadı olana, 'santimetre/milimetre'ye yenilmeyi sürdürüyor.

'Kesinlik' arzusu hepimizi yeniyor.

Bu bapta oyundan geriye sadece 'bahis', 'kupon', 'handikap' kalıyor!

Cem DİZDAR / Fanatik