Beşiktaş, son 24 senede Süleyman Seba'dan sonraki süreçte Serdar Bilgili'yle başlayan dönemde kendi demeciyle "Beşiktaş'ın dışarı açılması lazım"dı Fenerbahçe ve Galatasaray'la rekabet edebilmesi için biraz daha para harcayıp daha yüksek kalibreli oyuncular transfer edip ve bu rakebetin içerisinde söz sahibi olması gerek diye bir gerekçe sunarak tarihsel bağlarında kopartıldı ve ticaret işlevi haline getirildi.
Beşiktaş'ı Fenerbahçe ve Galatasaray'dan ayıran özelliği öz kaynak düzeninde yetiştirdiği oyuncular düşük maliyetli oyuncular alarakda onların performansını iyi bir seviyeye getirerek de altyapıyla gelen takımı bir kolej havası ve üretim mekanizması çerçevesinde yetiştirilen oyuncularla beraber bir takım yaratmaktı. Bir iki tane çok iyi bir yabancı Ferdinand, Guinti gibi oyuncularla beraber Beşiktaş çok farklı bir boyuta girdi. İyi bir teknik direktör ve uzun vadeli çalışmalar yapıyorlardı. En başta Gordon Milne bunun en büyük örneğidir. Bu politikalar tamamen bırakıldı ve Beşiktaş ticaret örgütü haline getirildi. Buradaki en büyük sorun menajerlerle başlayan bu süreç Beşiktaş'ın ihtiyaçlarından ziyade menajerlerin öngörüleri üzerine hareket eden bir ticaret mekanizmasına çevrildi. Böyle olunca da tamamen bağlarından koparılan Beşiktaş artık amaç şampiyonluk veya futbol üzerinden beklentilere cevap verecek stratejiler üretmek yerine tamemen ticaret yapan bir kurum haline geldi. Böyle olunca harcanan ve karşılığı alınmayan paralar sonuç olarak şampiyonlar liginden veya diğer yerlerden katma değer yaratılmadığı için de sürekli bir eksi bakiyeye geçti ve devam etti. Ama bu politikadan vazgeçilmedi.
Son 24 senedir Serdar Bilgili'yle başlayan Yıldırım Demirören, Fikret Orman, Ahmet Nur Çebi, Hasan Arat, Serdal Adalı hepsine baktığımız zaman sürecin devamı olarak görüyoruz. Bu politikalardan vazgeçmediği içinde Beşiktaş menajerler üzerinden yapılan ticaretin merkezi haline geldi. Buradaki öncelik futbol takımının başarısı üzerine kurgulanan bir kimlik yaratmak değil, menajerlerin talep ve istekleri doğrultusunda takım yaratmak üzerine kurgulandı. Bu da Beşiktaş'a çok büyük zarar verdi.
Beşiktaş teknik direktörü elindeki mevcut kadro üzerinden örnek vermek gerekirse sürekli Avrupa'da çalışan ve sürekli takımlarla uğraşan bir teknik direktör kimliğinde değil. Belirli bir süre Mancherter United çalıştırdı fakat belirli aralıklarla kopuşları da oldu. Bir avantajı var o da Alex Ferguson'la çalışan bir teknik direktör. Norveçli olması olması biraz daha sağ duyulu ve demokratik bir yapıya sahip olması bunların üzerine gidebiliriz. Ama bunlar üzerinden gidince zaaf yine Beşiktaş'ın içerisindeki o ticaret sürecine müdahil olacak değil ve yönetimden gelecek talepler doğrultusunda transferlere de çok karışmayacaktır. Elindeki mevcut kadro ve yapıyla devam edecektir.
Beşiktaş'a hitap edecek veya takım hüviyetini farklı bir boyuta taşıyacak antrenörler Türkiye'te pek gelmiyor. Belki de bu tercih meselesidir. Solskjaer'e baktığımız zaman aynı süreç içerisinden gelen elindeki mevcut kadroyla belirli bir ritim ya da prensipler içinde oynatmaya çalışan bir teknik direktör. Buradaki önemli nokta elindeki kadroyu nasıl oynatacağına dair elinde bir takım parametrelerin olması tabi ilk geldiğindeki yönetim değişikliğiyle beraber Hasan Arat döneminin kötü sürecinden sonraki refleks bir şekilde kendini gösterdi. Ama bunun istikrarlı olmayacağı belliydi. Bilbao maçından sonra 7-8 rotasyonla oynasa da Beşiktaş'ın ortaya koyduğu refleks çok önemliydi. Ama o sadece o maça özgü bir şeydi. Baktığımızda Beşiktaş'taki sorunlar yine devam ediyor. Buradaki esas sorun Beşiktaş'ın Hasan Arat dönemindeki transferleri Ahmet Nur Çebi dönemindekilerle beraber her mevkiye uygun aynı seviye ve kaliteyi taşıyacak oyunculardan kurulmamış olmasıdır. Özellikle defans bloğundaki oyuncu kurgusu ön taraftaki oyun kurgusundan daha farklı ve düşük seviyede kalmaktaydı. Böyle olduğu zaman çok fazla gol yiyen ve pozisyon veren Beşiktaş vardı. Bunun diğer bir handikapı orta alandaki oyuncuların bir türlü istikrarı sağlayamaması takıma adepte olamamasıdır. Bunun en başında Al Musrati geliyor. Çok farklı bir oyuncu kimliğine sahip ve alt segment oyuncu ve 6 numara formatına sahip değildi. Ama verilen para o kadar büyüktü ki sürekli oynatılması gereken bir oyuncu kimliğindeydi. Böyle olduğu zamanda Beşiktaş orta alanda bir türlü doğru pozisyonu yakalayamıyordu. Bu da Beşiktaş'ın çıkışlarına set oyunlarına yansıyordu.
Sivasspor maçında Joao Mario ve Chamberlain'in oynadığı yerde aldıkları pozisyonları doğruluk oranı Gedson ve Al Musrati'nin aldığı pozisyonla kıyaslandığında çok fark etti. Mario ve Chamberlain in son maçta oyuna katkısı çok yüksekti. Ne kadar formsuz olurlarsa olsunlar alacakları pozisyonu çok iyi biliyorlar. 4-5 maç sürekli yan yana oynadıklarında Beşiktaş'ın orta alandaki en büyük sorununu çözeceklerdir.
Beşiktaş orta alanda ileri çıkışlarda Al Musrati ve Salih'le sorunlar yaşıyordu. Fernandes oynamadığı zamanlarda da sorunlar yaşandı. Gedson Fernandes çok varoş bir oyun anlayışına sahip. Sürekli topla ileri çıkmak isteyen ceza sahasına koşular yapan, belirli bir disiplin içerisinde oynamayı sevmeyen bir oyuncu. Bu da Beşiktaş'ı sıkıntıya sokuyor. Taktiksel bütünlük içerisinde Gedson çok disiplinli kalamıyor ama Joao Mario ve Chamberlain'in bunu yapması son maçta biraz bir şeyleri fark ettirdi. Defansta Emirhan ve Uduokhai'nin çıkışlarını orta saha yapmaya başladı. Ama Chamberlain oyundan çıktıktan sonra yine oyun eskiye döndü. Salih'in girip Gedson'unda çıkmasıyla daha da sorun yaşadılar. Çünkü daha evvel Baily ve Colley'in gitmesinden sonra bir kademe aşağıya düştü. Bunlar süreç içinde Beşiktaş'ı olumsuz etkileyen etmenlerdi. Beşiktaş Chamberlain ve Joao Mario üzerinden giderse kurgu, bir şekilde oyuna katkı sağayabilirler.
Arroyo transfer edildi sosyal medya ve whatsapp gruplarında ne hikmetse Neymar'ın gençliği videolarındaki gibi sunulmaya çalışıldı. Eğer bir oyuncu transfer ediliyorsa kendi videoları vardır ve o videoları yayınlanır. Bir algı operasyonu mu yapılıyor yoksa troller tarafından mı pazarlanıyor anlayamadığım şekilde Neymar'ın videoları dolaştırıldı ve bende şüphe uyandırdı.
Arroyo transfermarkt verilerine göre 4 milyon euro verdiğini söylüyor ben Latin Amerika gazetelerinden baktığımda 6.5 milyon euro'ya %50 sini aldığını yazmışlar. Genç bir oyuncuya yatırım yapılıyor ve %50'sine bu kadar para veriliyor. Bu kadar para verdiğiniz zaman bu oyuncu 19 yaşına yeni giriyor. Bu oyuncuya yaptığınız yatırımın 3.5-4 milyon euro'ya yakında bir maaş verilecek. Bir katkı yapmak zorunda yapmak zorundasınız. Buraya %100 hazır bir oyuncu almıyorsunuz, siz yetiştirmek üzere oyuncu alıyorsunuz.
Beşiktaş Semih Kılıçsoy'daki gelişimi tam tamamlatamadı. Mustafa Hekimoğlu yine aynı şekilde. Yarışa girmiş sürekli şampiyonluk hedefinde oynayan bir takım bunun üzerine getirilen teknik direktörlerle çalışan bir takım skor board üzerinden gittiği zaman yeni aldıkları oyuncular ne kadar katkı yapabilecek? Bu büyük bir soru işareti. Ayrıca oyuncunun gelişimi de kapalu kutu. Mesela Porto 19 yaşında genç bir oyuncu aldı 9 milyon euro'ya ama skor katkısı veriyor ve oyunu değiştirebiliyor. %100 hazır bir oyuncu aldılar ve kullanıyorlar. Beşiktaş gelişmeye açık bir oyuncu alıyor ve burada geliştirip belirli bir seviyede satıp para kazanacak. Altyapıdaki oyunculara bu katkıyı yapamayan bir ülkede bu oyuncuyu nasıl geliştirecekler. Ya da onun alacakları ve sizin verecekleriniz birbirini tamamlayacak özelliklere sahip mi?
Bir oyuncuya 6.5 milyon euro verdiyseniz en az 20 milyon euro'lara satmanız gerekiyor ki belirli oranda bir para kazanabilsin.
Müslüm Gülhan
duhuliye.com/ özel haber
HABER1903 farkını yaşamak için İNDİR..