Sevgili Tuğrul Akşar’ın sayıları üzerinden mali tabloyu net ortaya koyalım ki ne anlatmaya çalışacağımız daha iyi anlaşılsın.

 “UEFA 2023-24 sezonunda Şampiyonlar Ligi, Avrupa Ligi ve Konferans Ligi organizasyonlarından toplam 3,5 milyar Euro'luk brüt gelir bekliyor. Elde edilecek bu gelirden masraflar (giderler) ve UEFA organizasyon payları düşüldükten sonra kalan kısım olan 2 milyar 732 milyon Euro (yüzde 78) bu organizasyonlarda oynayacak kulüplere dağıtılacak. 

UEFA 2023-24 sezonunda Şampiyonlar Ligi, Avrupa Ligi ve Konferans Ligi'nde oynayacak kulüplere dağıtacağı ödül 2 milyar 32 milyon. Şampiyonlar Ligi parasal ödüllerinin yüzde 25'lik kısmı olan 500,5 milyon Euro'luk tutar kulüplere başlangıç ücreti olarak 32 takımdan her biri 15 milyon 640 bin Euro hoş geldin parası kazanacaktır.  Ayrıca kulüplere galibiyet başına 2,8 milyon Euro, beraberlikte ise 930 bin Euro verilecektir.

Gruplardan çıkma başarısı gösteren takımlara ise kulüp başına 9,6 milyon Euro bonus ödemesi yapılacak. Çeyrek finale kalan kulüplere 10,6 milyon Euro, Yarı finale yükselen kulüplere 12,5 milyon Euro, finale çıkan takımlara 15,5 milyon Euro ve finali kazanan şampiyona ilave 4,5 milyon Euro daha ödeme yapılacaktır.”

Türkiye’de kulüpler TL kazanıp Euro ödeme yapılıyorlar, aradaki kur farkından ortaya çıkan zarar tabii ki kulübün hanesine yazılmaktadır. Hani bunu bankalara borç yapılanmasında TL bazına çevirmek bir başarı gibi görünse de süreç kulüplerin aleyhine işlemektedir.

O zaman ortaya yeni bir işletme modeline ihtiyaç olduğu çıkmaktadır.

Üretime yönelik bir işletme modeli: Alt yapıdan başlayıp bir üretim mekanizmasını organize ederek, buna bütünleşmiş bir şekilde düşük maliyetli genç oyuncuları bulup geliştirip her iki oyuncu birlettiği ile, yine bu başarıya entegre olacak yüksek kalitede ve nispeten maliyetli oyuncular-sürecin ‘tudor’ oyuncuları olacağından hem genç oyuncuların gelişimine katkı sağlayacaklar hem başarı sürecinin kısalmasına ve oyun aklı olmaları nedeniyle sürecin doğru yönetilmesine katkı sağlayacaklar. 

Ülke takımlarının başarıdaki temel stratejisi lig şampiyonluğu doğrultusunda şampiyonlar Ligi ve Avrupa kupaları olmalıdır. Çünkü, Euro bazlı katma değer yaratacak tek yer var o da Şampiyonlar Ligi başta olmak üzere Avrupa kupalarında kalıcı olmaktır.

Avrupa kupalarında kalıcı olmanın iki önemli gelir kalemi vardır. Birincisi; gruplara kalarak buradan ve daha sonraki üst eleme turlarında kalıcı olmak ve buradan başarı odaklı Euro bazlı gelir elde etmektir. İkincisi ise; daha önce belirtiğim üretim mekanizması içinde sıfır maliyetle yetişen alt yapı oyuncuları ile düşük maliyette alınan genç oyuncuların bu pazara sunarak bonservislerini yüksek ücret karşılığında satılarak yine Euro bazlı gelir elde etmektir.

Bu iki kalem girdi olarak kulüplere ciddi kaynak transferine neden olur.

Ama kulüplerin yönetim ve transfer politikalarına baktığımızda durum bu stratejiden oldukça uzak görünmektedir.

Öncelikle kulüplerdeki yapısal sorunları düzeltecek ve bu işletme modeli üzerinden kurumsal bir yapıya sahip değiller. Ayrıca, yine bu yapısal sorunları program ve profesyonel kadro üzerinden çözecek ve yönetecek ne bir başkan ne de bir yönetici bulmak mümkün değil. Süreç tamamen menajerler üzerinden yürütülmekte ve futbolcu maliyetleri olması gerekenin çok üstünde olduğundan herhangi bir gelir elde etmeyi bırakın-süreç sonunda futbolcu bedava bonservis ile gönderilerek ciddi mali kayıplar yaşanmaktadır.

Geldiğimiz noktada; menajerlerin müdahalesine kapalı ama doğru-iş birliği yapılabilecek sınırda olan bir kadro mühendisliği denilen kavram ortaya çıkmaktadır.

Ülkemizdeki teknik direktörlerin tamamına yakını sistematik ve taktiksel bütünlük yerine-böyle bir kurgu yok-oyuncu ilişkileri ve yetenekleri üzerinden sonuç almaya çalışmaktadırlar. Bu artık bir sitem haline geldi.

Bu işleyiş neticesinde, Galatasaray’ın iki senedir ve Fenerbahçe’nin de bu sene yaptığı kadro kalitesinin arttırma politikası artık-mecburen sonuç vermeye başladı.

Galatasaray, geçen sene Icardi, Oliveira, Torreira ve Mertens ile başladığı kaliteli oyuncu yatırımı sayesinde şampiyon olarak ve yerel bazda gelirlerini arttırarak bir karşılık bulmayı başardı. Bu sene ise Kerem Demirbay, Ndombele, Ziyech, Zaha, Ancelino ve Sanchez ile Şampiyonlar Ligindeki ön eleme ve play-off başarısı neticesinde kaldığı grup maçlarında skor ve oyun bakımından istediği sonuçları alması nedeniyle-gereken katma değer girdisine de sebep olarak kulübü sportif ve mali açıdan kısa dönemi kapsayacak şekilde istikrara ve sürdürebilir başarıya götürdü.

Bu bir başarıdır.

Aynı stratejiyi bu sene Fenerbahçe uygulamaya başladı-ki aslında kadro kalitesine yatırım her zaman Fenerbahçe için temel politika olmasına rağmen son 5 sene içinde bundan uzaklaşarak bir kriz süreci yaşamasının sonucunda-olması gerekene tekrar dönerek çok önemli ve kaliteli oyuncuları transfer ederek sürecin içine başarıyla girmiş oldu. 

Haliyle Fenerbahçe de bu yıl Dzeko, Tadic, Cengiz, Fred, Kent, Szymanski, Djiku, Becao, ve Livakovic ile şampiyonluk üzerinden beklenen başarıyı kazanmak isteyerek, Şampiyonlar Liginde kendine yer edinmeye çalışacaktır. Ezeli rakibinin ve rekabetinin getirdiği noktada; tüm takımlara olduğu gibi kendisi de rekabet açısından önemli bir hedef haline gelmiştir.

Kadro maliyetlerine baktığımızda bu maliyetlere cevap verecek sponsorluk veya TV gelirleri ile maç günü gelirlerinden oluşması mümkün değildir. Ancak ve ancak Şampiyonlar Ligi üzerinden Avrupa kupalarında kalıcı olarak en az çeyrek finale kadar varacak bir kurguyu dizayn etmek gerekmektedir.

∗∗∗

İşte sonuç olarak Beşiktaş’ın geldiği durum…

Galatasaray ve Fenerbahçe’nin aksine BJK-Güneş ve Çebi organizasyonunun sonucunda transfer ve saha içi kurgusu bakımından yetersizlik yaşamaktadır. Şenol Güneş’in basın toplantısında itiraf ettiği gibi bir türlü oynatamadığı (zor maçlara saklıyormuş) futbolcuya-Onana’ya 5,3 milyon Euro verdirilmesiyle birlikte, Seri-A oyuncusu Rebic ile ve Premier Lig oyuncusu Chemberlain’ni bir türlü nasıl oynatması gerektiği üzerine sıkıntı yaşaması-ki Rebic 7-9 ve 10 numara ve Chemberlain ise 8 ve7 numara oynama kapasitesine sahip iken-hala basın toplantısında her iki oyuncuyu da sadece tek bir mevkiye sıkıştırıp bunun üzerinden değerlendirme yapması hala BJK’nin hangi aşamada olduğunun kanıtıdır. Kaliteli oyuncu sayısının artmasının kendisi için sıkıntı yarattığını itiraf etmesi de ayrı bir tartışma konusu.

 Ve Afrika Kupasına 8 oyuncusu gitmesine rağmen-bu olayın bir kaosa neden olacağı uyarılarına kulak kapatarak-menajerlerin egemenliği altında günü kurtarma üzerine yapılan transferlerle gelinen nokta da artık kulübe, taraftara ve camiaya ciddi zararlar vermektedir.

Galatasaray şu ana kadar nerdeyse 30 milyon Euro’luk bir gelir elde ederek transfer ettiği oyuncuların ön maliyetlerini kapatırken, Beşiktaş ise sadece Onana ’ya verdiği parayı nasıl ve nereden çıkartacağına dair en ufak bir stratejiye sahip değil. Ki aynı paraya Tadic’i almayarak sürecin sıradanlaşmasına da neden oldu.

Kadro kurmak mühendisliktir. Ne filozof (!) söylemleri üzerinden ne de tüccarlık zihniyetiyle yapılacak kadar basit bir kurguya sahip değildir.