Öncelikle sizlerden aşağıdaki yazıda kullanılan tüm özel isimlerin başına 'Sayın' ibaresi koyulmuş olarak kabul etmenizi rica ederim.

Korkunç bir dönemden geçiyoruz camia olarak. Parçalanmış, dört bir yana savrulmuş haldeyiz. Önce tespiti yapalım ve gerçekleri görelim. Kimsenin kimseye inancı kalmadı bir kere, küçük küçük gruplaşmalar ile baskı grubu yaratıp kendine menfaat devşirmeler çok moda. Önce sosyal ya da görsel medya bacağı. Tribüne biraz zaman harcamış çevre yapmış (öyle eski tribüncü tayfa gibi gidip Fenerbahçe Stadı basmışlığı falan da yok ha) biraz da ağzı laf yapan gençlerin twetterda fenomen olup taraftara bazen yön, bazen ayar verdiği günleri yaşıyoruz. Hatta bazıları yukarıya yakın gazeteci tanıdıkları sayesinde, ulusal kanallarda bile boy gösterir halde. Bunlar Beşiktaş’ı temsil ediyor medyada. Bunlar her işin içinde. Valerian mı? Şenol mu tartışması bunlardan çıktı mesela. Ya da Arat mı, Adalı mı? Başkan adayları demişken kongre üyeleri tarafını da irdeleyelim. Adam Adalı’ya oy attı diye, Arat’ın başarısız olmasını istiyor mesela... Bende bir sürü öyle arkadaş var. Abi bunlarda para yok, abi Hüseyin Yücel beş kuruş koklatmaz, abi Adalı gelse idi 40 milyon Euro hazırdı vs vs. Yahu kongre üyeleri sırf siyasetleri yürüsün diye Çebi’yi ibra ettiler, farkında mısınız?

Gelelim en büyük parçalanan yere... Taraftar. Beşiktaş taraftarı politik olaylardan büyük darbe almıştır. Çok yıpratılmış, bölünmüş ve parçalanmıştır. Stadyumun içinde kendi oyuncusunu yuhalayan, küfür eden, sağı başka solu başka bağıran, hiç bir senkronizasyonu kalmamış tribün adabı cahili bir güruh olarak yoluna devam etmektedir. Tüm bu camia gerçeklerinin üzerine bir önceki iş bilmez, futbol, daha doğrusu spor cahili başkan ve yönetim kurulunun oluşturduğu çöpler topluluğu futbol takımı da eklenince, yaşadığımız günler belki de iyi günlerimiz.

Ben Arat’ı tanımam. Bu yazıyı da onu korumak ya da kollamak için yazmıyorum. Hatta 1,5 senedir hazırlanan birinin, 11 Ocak’ta 3 oyuncuyu indirmesi gerektiğine inanıyorum. Seçim vaatlerini bu kadar yüksek tutmasının camiaya inanç açısından zarar verdiğini de düşünüyorum. Hele hele Basketbol Eurolig, salon vs. projelerini ve de İnönü yeniden inşaat projelerini unutmadığımı, hasretle beklediğimi de belirtirim. Bütün bunların yanında ise kendilerine haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Ahmet Nur Çebi’ye olan tepkinin hız kesmeden sanki aynı yönetimin devamı gibi, aynı acımasızlığın da bu yönetime yapıldığını görüyorum. Ve bunları başlatanların yukarıda belirttiğim karşı tarafa oy veren ve bu o gün kongrede fis-kos yöntemi ile oy çalmaya çalışan fareler olduğuna da eminim. Bunlar kulüp içinde de konumlanmış içten içe çalışan kişiler dahi olabilir. İlk yazımdan beri fikrim değişmemiştir. Beşiktaş gibi camialarda seçim-meçim olmamalıdır. Demokrasi bazen işlemeyebilir. Bu camia akil adamların egolarını bir kenara koyup, sadece Beşiktaş için çalışmalarına ihtiyaç duymaktadır.

Şartlar (tabi ki kendi hataları da) Hasan Arat’ı sert, ani ve doğal olarak hataya açık hareket etme yoluna itmektedir. Seçildiği için sevinen biri olarak 'dost acı söyler' mottosından hareketle; kulubün finansal durumu, eldeki kadronun bir düşük lig seviyesinde olması, taraftar beklentisi, verilen taahhütler, çizilmeye yakın karizma vs. vs. uykuları kaçıracak konulardır. Sakın çıkıp basın önünde enkaz edebiyatı yapmayın. Yok Ruiz, yok Boyd, yok stad sponsorluğunun kırdırılması, yok oyuncu grubu, yok şöyle, yok böyle hikayeleri anlatmayın. Bu kadar insan 10 dakikada istediği her kapıyı açan başkanından bunları duymayı beklemez. Burada orjinalini yazamayacağım dilimizde bir deyim vardır; ‘’yapamayacağın işlerin ya da kaldıramayacağın yüklerin altına girme’’ anlamına gelir ki; suratına yapıştımı o laf, çok acıtır.

Haydi bakalım, sevgili başkan! Cicim ayları, balayı bitti. Gerçekler orada dağ gibi duruyor. Sana olan inancın karşılığı boş mu, dolu mu görme zamanı.

Bülent Bilirgen | Duhuliye