Beşiktaş, saha içinde ve saha dışında tarihinin en çalkantılı günlerini geçirdiği bir dönemde çıktığı Fenerbahçe derbisini, Oxlade Chamberlain’in dokunuşu ile 1-0 kazandı.
Maçın ilk yarısında Beşiktaş’ın gözle görülür en büyük problemi, Fenerbahçe’nin göbekten yapacağı hücumlarda savunma 4’lüsünü desteklemek için kendi ceza sahasının oraya kadar gömülen Gedson Fernandes’in, Beşiktaş adına sahanın ortasında bıraktığı kaçınılmaz boşluktu. Portekizli’nin nerede ise tek başına bıraktığı Rafa Silva’nın oyunun her 2 yönünü de oynama konusunda yaşadığı zorluk sonucu, Beşiktaş’ın geçiş planı tamamen topu ileriye şişirmek olarak kaldı Zaten Silva’nın Fenerbahçe sahasına yaptığı ilk uzun mesafeli dikine koşu onlara karşı karşıya bir pozisyon getirdi. Maç boyunca, Beşiktaş kendi yarı sahasından önce Immobile sonra da Semih’e kaç tane hava topu gönderdi saymak mümkün olmadı. Aslında bunların bir kısmında hücum oyuncuları topu rakip yarı sahanın ilk metrelerine indirmeyi başardılar, fakat bu topların indiği oyuncular Al Musrati ve Rashica, akın geliştirme ya da başarılı pas konusunda o kadar kötü bir performans gösterdiler ki, Serdar Topraktepe’nin takımının bu “plansız planı” neredeyse hiçbir zaman işlemedi. Fenerbahçe tarafında ise sorun ceza sahası çizgisine kadar indirilen topların oldukça savruk kullanılmasıydı. Burada Saint-Maximin için bir parantez açmak istiyorum. Fransız oyuncu, her maçta ceza sahasının ön ve yan çizgisinin birleştiği noktadan defalarca akın geliştirme ve hatta şut için kullandığı ayağını kullanarak bir şut çıkarma şansına sahip oluyor, fakat rakiplerin sağ beklerinin, bilerek daha boş bıraktıkları (sol koridorunu kapatıp, sağı kalecilerine bırakarak) o kanalı o kadar kötü kullanıyor ki, yaratıcılık fırsatı defalarca eline gelen oyuncu bunları cömertçe harcıyor.
İkinci yarıda En-Neysri değişikliğinin biraz geç geldiği kanısındayım. Faslı oyuncu, oldukça sallantılı Beşiktaş defansına karşı girdiği andan itibaren kurduğu üstünlüğü çok daha erken kullanabilirdi. Evet Dzeko son haftalarda üstün bir performanslar oynuyor ve ikili arasında seçim yapmak güç, fakat bu maç özelinde sahaya 55-56 en geç 60. dakikada atılabileceğini düşünüyordum. Tabii Fenerbahçe’nin 3 puanı bırakmasının tek sebebi bu değişikliğin gecikmesi değildi. Oyuna sonradan giren Symanski ve İrfan Can da oldukça tutuk bir performans gösterirken, sarı-lacivertli hücumcuların, soldan rakip kale çizgisine indikleri birkaç hücumda ısrarla ceza yayına pas denemeleri yapması ve kale sahasını denememelerini de yadırgadım. Bu topların hepsi yayda kümelenmiş 2-3 Beşiktaşlı’nın ayağına servis edilince, bu ani baskınlar ve Tadic’in kendini markajdan kurtarabildiği anlar da boşa gitti.
Fenerbahçe’nin geriye düşüğü anlardaki oyun planında hala sıkıntılar olduğu açık. Rakip takım kendi sahasına gömüldüğünde, tek plan oyunu Amrabat ile kurup Tadic’e indirmekten ve genelde uzak direğe yapılacak hava toplarından ibaret olduğu görülüyor. Bu anlamda bir çeşitliliğin olduğunu söyleyemeyiz. Tabii bu kadar kontrollü bir oyun karakteri yaratırsanız, Teknik direktörünü kovmuş, başkansız, kaos içindeki Beşiktaş’a karşı dahi net bir oyun üstünlüğü kuramıyorsunuz. Fenerbahçe bundan bir süre önce, benzer bir kaostaki Manchester United’a ikinci 45 dakikada çok net bir oyun üstünlüğü kurabilmiş ve galibiyeti kaçırmıştı oysa ki.
BirGün/ Fırat Topal