İşte Çakır'ın açıklamaları:

"Dev maçlar konusunda ilginç, farklı, fikir içerikli yeni birşeyler söyleyebilecek arkadaşlarımız varsa onlara öncelikle madalya verilmesini önermek istiyorum. İşte efendim, şöyle önemli maç, böyle önemli karşılaşma. Kazanan gökyüzüne çıkar, kaybeden yerin dibine girer şeklindeki abartılı değerlendirmeler hiç eksik olmaz bu karşılaşmalarla ilgili olarak. Çünkü ortalıkta ele gelir ne bir haber, ne program ne de başka bir çalışma vardır. Böyle bir boş laf ortamında yaşanır bu maçlar.

Sonra bir bakarsınız ki hiç de öyle söylendiği gibi birşey olmamış. Çoğu kez geride anlamsız hakem tartışmaları bırakarak tarihin çöplüğüne atılmış. Kulüp yöneticilerinin birbirlerini suçlamaları gibi bıktırıcı işler de eksik olmamış…

Sanıyorum ki bu maçların kesin mağlubu medyadır. Neredeyse yarım yüzyıldır hiç değişmeden hep aynı şeyleri konuşan ve yazan bir medya, ne kadar hazin durumda olduğunu günün birinde görebilecek midir dersiniz?

Bundan önceki Beşiktaş-Fenerbahçe derbisiyle ilgili en büyük buluş, o karşılaşmada çok gol olacağı idi. Evet, kimin kazanacağı ile ilgili birşey söylenemezdi ama iki takım da golcü özelliklerini bu maçta göstereceklerdi. Çok önemli ve değerli bir fikir olarak neredeyse bütün yorumcularca yinelendi bunlar. Maçın golsüz bittiğini biliyorsunuz.

Bu karşılaşmayla ilgili olarak da takımların hangi oyuncularla nasıl oynamaları gerektiği yolundaki akıl vermeler, Şenol Güneş’in gelmesinin Beşiktaş’ta yarattığı etkiler, Okan Buruk’un Galatasaray’da henüz sağlam bir zemine basmıyor oluşu gibi durumlar da çok ilginç şeylermiş gibi mutlaka okur-izleyicinin önüne konulacaktır.

İstediğiniz kadar abartın, bu sadece bir maç. Elbette ki şampiyonluk adayı iki takımın her maçı kadar önemli ve değerli. Bugüne kadar oynanmış yüzlerce maça baktığınızda ev sahibi takımın yüzde 75 oranında kazandığını görüyorsunuz. Ancak bu ilginç bir durum değil. Yüzde 25 olasılık gerçekleşip konuk takım kazanırsa muhteşem bir boş konuşma fırsatı çıkıyor insanlarımıza: Ben demedim mi kardeşim, bu maçlar belli olmaz, diye, falan filan.

Gerçek anlamda futbolu olmayan, bitmez-tükenmez sorunlar içinde boğulan ortamımızda medya olarak yeni şeyler söyleyebilme ve önce fikir bazında gelişme yolunda öncülük etme görevimiz var. Bu da sürekli aynı şeylerin tekrarlandığı manasız muhabbetlerle yapılabilecek bir iş değil.

Galatasaray’ın kendi sahasında rakibine karşı belli bir üstünlüğü var. Bu, geçen sezonki perişanlıkta bile değişmedi. Sarı-kırmızılı takım kendi evindeki Giresunspor, deplasmandaki Kayserispor yenilgileri, kazanabileceği Trabzonspor ve Adana Demirspor maçlarında gerekeni yapamayışıyla önemli bir fırsat kaçırdı. Yoksa şimdi ligin zirvesinde daha büyük bir güven içinde olabilirdi… 

Benzer denilebilecek bir durumu Beşiktaş Valerien Ismael ile yaşadı. Siyah beyazlılar da olmayacak puanlar yitirip zirve şansını ileriki haftalara bırakmış oldu. İki taraf hem bu kayıpların telafisi hem ileriye doğru daha sağlam adımlarla yürüyebilmek için kazanma çabasını en üst noktaya çıkaracak.

Bu sezonun farklı yanı, üç büyüklerin kadrolarını fazlasıyla güçlendirmiş olmaları. Hepsi de Cumhuriyetin kuruluşunun 100. yılında ipi önde göğüslemenin onurunu yaşamak istiyor. Bundan futbolumuzla ilgili bir güzellik doğması beklenir ama bugüne kadar böylesi beklentilerin hemen hiçbiri karşılık bulmadı. Sadece kazanıp kaybetme eksenindeki gürültü patırtı, bugün bulunduğumuz noktadan daha ileri geçmeye olanak vermiyor. Futbol adına hemen hiçbir güzellik üretmeyen bu anlamsız didişmeye atfetmeye çalıştığımız önem de boşlukta kalıyor.

Duhuliye.com