2019-2020 sezonuna çok iyi organize olunarak girildiği söylenemeyeceği gibi devre arası transfer çalışmalarında da maalesef bilgisizlik ve beceriksizlikler nedeniyle sıkıntılar yaşanmıştı. Görev aldığı maçlarda üstün performans göstererek şampiyonlukta büyük katkısı olan Rachid Ghezzal’ın lisansının motosikletle ulaşım sağlanarak son dakikada işlemlerinin tamamlandığı, diğer kiralık oyuncuların benzer şekilde zor altında takım kadrosuna dahil edildikleri hatırlardadır. Buna karşılık Vincent Aboubakar’ın transferindeki çabukluk dikkat çekiciydi. Tecrübesizlik, bilgisizlik ve tribünlerin etkisi altında kalış sağlıklı çalışma ortamı yaratılmamasının başlıca nedenleriydi. Bu sebeple de yabancı oyuncu sayısında ayar tutturamayarak 4 oyuncuya ikramiye anlamlı büyük maaşlar ödenmesine neden olmuştu. Transfer işleri uygulamada görünüşteki gibi değildi.

Futbol şube sorumlusu bir yandan, kendine dış transfer sorumlusu unvanı takan, promosyonla sosyal medyada takipçi avına çıkan idareci bir yandan menajerlerin tavsiyesi futbolcuları ortaya dökerken içeride kendisine kol kanat geren bazı imza yetkili arkadaşlarının parlatmasıyla kendini futbolcu eksperi zannedince haliyle sıkıntı da kaçınılmazdı. Bu halden en fazla rahatsız olan kişide Sergen Yalçın’dı. Hürriyet’ten İsmail Er’e yaptığı açıklamalarda “transfer belirsizliğinden bunalıma girdim, sağlığım bozuldu. Mental yorgunluk ve stres yüzünden bir süre çalışmama kararı aldım“ derken dönemi özetlemiş oluyordu. Ancak yönetim içerisinde kendisine karşı olanların aleyhte çalışmaları, sezon başı Avrupa kupasından eleniş, ilk altı maçtan sadece üçünün kazanılması kendilerini hareketlendirmiş, Teşvikiye merkezli teşkilatın Mustafa Denizli ile bile görüşülerek hazırlık yapıldığı, hatta Denizli’nin Sergen Yalçın ile temasla durum hakkında bilgi aldığı söylentileri gündeme oturmuştu. Bu hususlarda Hıncal Uluç ve Erman Toroğlu’nun bu girişimi destekler açıklamaları dikkat çekmişti. Sergen Yalçın’ın yönetim içerisinde kendisine sadece şube sorumlusunu muhatap alması, diğer medyada görünme istemli idarecilere yakınlık göstermemesi de karşı cepheyi rahatsız ettiğini duyuyorduk. Her ne kadar aramızda para sorun değil denilse de pazarlığın 15 milyondan açılıp 35 milyonda son bulması pazarlıkçının başarısızlığını göstermektedir. Ticaret dilinde tarifi yapılan “basiretli tüccar“ tanımına hiç uymayan bu anlaşma tamamen taraftar sevgisini arkasında hisseden Sergen Yalçın’ın akli becerisinin, başkanın ise giderek zayıflayan camia desteğinin daha da zayıflaması düşüncesinin eseridir. Sergen Yalçın karşısında eli zayıf bir oyuncu olduğunu görünce “rest” demiş ve masadan kazançlı kalkmıştır. Bu açıklamasında bir hususa dikkat çekmek isterim… Sergen Yalçın diyor ki “Para önceliğim olmadı. Kurumsal isteklerim kabul edildi.” Bu kurumsal istekler içerisinde, sıkıntılı olduğu bir kısmı imza yetkili yöneticilerin dışarıda kalmaları talepleri var mı? Bu husus zamanla açığa çıkacaktır.

Bu gelişmeler esnasında görüşmelerin bir yönetici evinde yapılması hiç de etik değildir. Hiçbir fert sıfatı ne olursa olsun Beşiktaş’tan büyük değildir. Kulübü temsil eden başkanın bir çalışanının ayağına gitmesi hiç de yaşanmış bir durum değildir. Kamu bilgilendirilecekse burası, yöneticinin bahçesindeki manolya ağacının dibi değildir. O resim belki rahmetli büyük sanatçı Zeki Müren’in “ Koklamaya kıyamam benim güzel manolyam “şarkısının single çalışmasına kapak resmi olabilir. Kulübün görüşmelerinin yapılacağı birçok tesisi varken özel bir mekanın seçilmesi şık değildir. Yaşananlar belki kendilerini kurtarmak isteyen yönetim kurulunu rahatlatmış, Sergen Yalçın’ı başlangıçtaki istediğinin yukarı rakamlara ulaşması mutlu etmiştir ama asırlık çınar Beşiktaş kulübü manen yara almıştır. Yaşanacak süreç çok önemlidir,  bu anlaşma ve bundan etkilenenler tetikte bekleyecek en ufak bir başarısızlıkta arz-ı endam eyleyeceklerdir.  Yönetimin çalışmalarını benimsemeyenlerin süreç içerisinde olaylara hiç müdahil olmamaları büyük başarıdır. Başkan ve yönetime “muhalefet “ e karşı söz söyleme şansı verilmemiştir. Bu da tecrübe ve kurumsal anlayış tezahürüdür.

Netice olarak herkes bilmelidir ki,  “Kimse Beşiktaş’tan büyük değildir, Beşiktaşlı olunmaz Beşiktaşlı doğulur” diyenler her daim haklı çıkmışlardır.  
 

Atıf Keçeci / Duhuliye