Futbol, bir takım oyunu olmanın ötesinde strateji ve taktik gerektiren bir spor dalı. Doğru taktiklerin sahada doğru uygulanmasıyla da başarı kaçınılmaz oluyor.

Sahada başarılı olmak, sadece hücumda değil, aynı zamanda sağlam bir savunma stratejisiyle de mümkün tabii ki. Fernando Santos, bu konuda işi sıkı tutuyor. Hatta biraz fazla sıkı tutuyor ki, Siyah-Beyazlı takım kendisinden beklenen hücum futbolundan uzak bir görüntü veriyor. Baskısız, neredeyse rölantide bir oyunla bunalmadan, bunaltmadan oynuyor.

Santos, kariyeri boyunca savunma futbolu oynattığı için Beşiktaş’a geldiği günden bu yana eleştirilen bir teknik adam oldu. Bu oyun tercihinin, Milli takımlar ya da kulüp bazında fark etmediğine, her zaman öncelikle savunma güvenliğine önem verdiğine vurgu yapıldı. ‘En iyi savunma, hücumdur’ sözünün Fernando Santos’ta işlemediğinin altı çizildi.

Her hafta, Santos’un Yunanistan Milli Takımı’yla çıktığı karşılaşmalara ve bu karşılaşmaların skorlarına dikkat çekildi. Beşiktaş’ın, ‘1-0 olsun, bizim olsun’ kafasında bir takım olmadığı hatırlatıldı.

Portekizli teknik adam, bunca eleştiriyi sırtlamışken doğal olarak tek hedefi galibiyet oluyor. Zaten olması gereken de bu ama, oyun kalitesi, planı, stratejisi vs skor tabelasında üstün olmaktan daha önemli değil Santos için. Savunma ağırlıklı futbolu tercih eden bir teknik direktör, her şeyden önce sonuç odaklı olmalıdır da zaten. Futbol skor oyunu nasılsa…

Eleştirilerden sıkılmış ve bu durum endişelenmesine neden olmuş olmalı ki, bu sezon ilk defa üst üste aynı 11’le sahaya çıktı Beşiktaş. Konyaspor karşısında galibiyet alan Siyah-Beyazlı futbolcuları sahaya sürdü İstanbulspor karşısında. Kazanmak istemenin yanında, kazanacağından da emin olmak istiyordu. Kazandı da… Gol yemeden.

Her karşılaşmada iki farklı yarı izlettiriyor Beşiktaş. İlk yarıları tutuk, donuk ve renksiz geçen oyun, ikinci yarılarda çözülmeye başlıyor. Santos ilk yarılar oyunu okuyor, rakibin sahadaki oyununu analiz ediyor, devre arası bunları oyuncularına aktarıyor ve gerekli dokunuşları yapıyor oyuna. Rakiplerin de ikinci yarılarda oyundan düşmesi Beşiktaş lehine avantaja dönüşüyor haliyle. Golü de bulduğunda, golle birlikte gelen özgüven, oyunculara Beşiktaş forması giydiklerini, rakiplerine de Beşiktaş’la oynadıklarını hatırlatıyor.

Takım gol yemiyor ama, işin bu tarafı güzel. Bireysel beceriler ve isteklerle gol bulup, üçüncülük adına maç kazanıp, 3 puan almak da güzel.
Ama ne olursa olsun, Beşiktaş gibi bir kulübün sezonun ortasında üçüncülük hesapları yapması kötü. Kesin üçüncülük diye bir şey de yok üstelik. O da ayrı konu.