‘El Clasico’ olarak tanımlanan Real Madrid – Barcelona mücadelesinin Galatasaray – Beşiktaş derbisi ile ilgili yok gibi gözükse de kesişen noktalar mevcut. Galatasaray’ın kadrosunda Victor Osimhen ve Mauro Icardi gibi dünya futbolunun yakından tanıdığı iki yıldız mevcut. Real Madrid’de Kylian Mbappe, Vinicius Junior, Jude Bellingham yapılanmasının bir alt versiyonu sanki. Bercelona’da ise ileri yaştaki deneyim sahibi Robert Lewandowski ile 17 yaşındaki genç Lamine Yamal ön plana çıkan isimler. Kral’ın takımı Real Madrid’da oyun sistemi ‘yıldız’ isimlerin üzerine kurgulanıyor.
Burnu Kaf Dağı'ndaki Carlo Ancoletti yönetiminde. Halkı temsil eden Katalan ekibi Barcelona ise ‘kolektif’ futbolu benimsiyor. Paylaşım, yardımlaşma ve takım olgusu bireysel yetilerin önünde. Beşiktaş’ın futbol felsefesi de bu doğrultuda olgunlaşma yolunda. Maç başlamadan biz ne kadar ahkam kesersek keselim top yuvarlak ve şans perisinin kimin yanında olacağı belirsiz o halde iyi seyirler…
Maçın başında Davinson Sanchez’in kafa golüyle öne geçen Galatasaray golü bir şekilde bulacağının sinyalinin daha önceden vermişti. Ersin Destanoğlu iki kez bunu olanak tanımamıştı, üçüncüsünde yapabileceği fazla şey yoktu. Galatasaray iki yarıda da daha özgüvenle oynadı dersem abartmış olmam. Buna karşın Beşiktaş’ın rakibi kadro seçimi oldu! Nasıl mı? İleri uçtaki tek adam Ciro Immobile’nin arkasında kim oynadı?
Rafa Silva sağ açık olarak görev yapınca Joao Mario da ‘serbest’ eleman oldu ve sözde Immobile’ye destek verdi ama sözde. Bu seçim Rafa Silva’nın üretkenliğine ve takıma katkısına sekte vurdu haliyle. Bir başka anlatım şekliyle Beşiktaş’ın sağ kanadı işlemedi. Ya sol kanat? Orada da durum pek iç açıcı değildi. “Semih Kılıçsoy’a niye şans vermiyorsun?” sorusunun yöneltildiği teknik direktör Giovanni van Bronckhorst bu kez Semih’e forma verdi de ne oldu? Semih Kılıçsoy benim için dün gecenin en büyük hayal kırıklıklarından birisiydi. Arthur Masuaku çabaladı ama Semih Kılıçsoy ile senkron tutturması olası olamadı.
Sol kanat yok, sağ kanat yok ortadan oynamak zorunda kalan Beşiktaş’ta oyunun yükü Gedson Fernandes’in ayaklarına bindi. Bu nedenle de Gedson Fernandes yüksek top kaybı oranıyla oynadı son derece doğal olarak. Joao Mario oturmuş, kusursuz işleyen bir takımda rahatlıkla oynar beğeni de kazanır lakin Beşiktaş’ta oynayamaz. Ne ikili mücadeleye giriyor ne de kendisini zora sokacak pozisyonlara. Böylesine isteksiz futbolcular takımlarına katkı sağlayamayacakları gibi takım oyununa da olumsuz etki ederler. Joao Mario transfer edildi diye oynamamalı. Şayet kriter buysa o zaman maliyeti 10 milyon Euro’nun üzerindeki Libyalı futbolcu Ay-Musrati’nin her maçta forma giymesi gerekli.
Uzun etmeyelim Victor Osimhen mükemmel kafa golüyle aradaki farkı ikiye çıkardı, oyuna sonradan dahil olan Ernest Muçi de uzatma dakikaları içinde aradaki farkı yeniden bire indiren Beşiktaş’ın golünü kaydetti. Galatasaray, Beşiktaş’ı 2-1 yenmekle yetinmedi rakibinin yenilmezlik serisine de son verdi ayrıca ligdeki tek yenilgisiz takım unvanının sahibi oldu.
Hakem Arda Kardeşler, Ciro Immobile’nin boşluğa dirsek atan Davinson Sanchez’a kart göstermediği gibi pozisyon için ‘düdük’ çalma gereği dahi duymadı. Rafa Silva’ya yapılana kayıtsız kaldı. Neden Barış Alper’e ‘kırmızı kart’ göstermedi? Bunlar Galatasaray’ın galibiyetine ‘gölge düşürmez’ belki ama haklı tepkileri de beraberinde getirir. Galatasaray hakemli mi kazandı? Hayır, ancak Beşiktaş’ın hakem kararları nedeniyle puan yitirdiği söylenebilir!
Ezcümle; Kral’ın takımı kazandı, halkın takımı yitirdi…
Asena Ozkan/T24