Hiç şaşırmamak gerekir. Beklenmeyen sonuçtur ama, güneşin batıdan doğması gibi doğaya ya da bilime aykırı bir durum yok ortada.

Evet, Lüksemburg karşısında paçayı zor kurtardık (3-3)... Faroe Adaları’na karşı kaybettik (1-2)… Dünyanın sonu mu? Hayır. Zor anlaşılır bir durum mu? Evet.

Bu tabloya bakarak sporun sürekli değişim dinamikleriyle geliştiğini, çalışmak ve öğrenmenin sonsuz bir süreç oluşturduğunu da kabul etmek gerekir. Onlar çalışmışlar, öğrenmişler…Böyle bakınca günün birinde Lichtenstein’in, Andorra’nın ve San Marino Cumhuriyeti’nin de bizi yenebileceğini düşünmek gerekir.

Sonuçlar Hamit Altıntop’un dediği gibi “kabul edilemez” olabilir. Ama dünya dönüyor, gelişim sürüyor. Sorun gelişimde değil, gelişim hızımızda. Bizim gelişim hızımız yetersiz. Sürekli patinaj yapıyoruz. Sağa sola savruluyoruz.Altıntop ve Kuntz döneminin de patinaj ve savrulmanın yeni örneklerle sürdüğünü kabul etmemiz gerekiyor.En belirgin gerçek: Milli Takım’ın kimyası bozuldu, bozulmaya devam ediyor.

1. Burak Yılmaz, Portekiz maçında penaltıyı kaçırıp derin üzüntü ve hayal kırıklığından sonra “Milli Takım’ı bırakıyorum” dediğinde ne Altıntop ne de Kuntz onu durduramadı, sahiplenemedi. Kapıyı açık bıraktılar, “Sen bilirsin” demeye getirdiler. Oysa Burak Yılmaz o takımın ruhuydu. Sadece golleriyle değil, ağabeyliği, kaptanlığı, sevgisi ve şefkatiyle.

2. Ozan Tufan’ı bir milli maç için kadroya çağırıp “Sonrasında yolumuz ayrılacak. Biz gençlerle çalışmayı düşünüyoruz” diyen Kuntz, olasıdır ki Cenk Tosun’u da kapsama alanına almadı.

3. Ne Altıntop ne de Kuntz, eldekilerden ancak böyle bir onbir oluşturabildiklerini söylerken, 3+8’in ancak bu kadar üretkenlik sağladığını, yerli oyuncu sayısının yükselmesi gerektiğini söyleyemediler. Burada Altıntop’un yabancı oyuncu sayısındaki uygulamaya dönük tek yorum yapmaması da ayrı bir “kaçınma” örneğidir.

4. Her şeyin ötesinde Milli Takım’ın özel taktik antrenmanlarının yetersizliği skor tabelalarına yansıdı. Oyuncularımızın da motivasyonu ve enerjileri çok düşüktü.

Yukarıdaki örnekler takım kimyasının bozulduğunu göstermeye yeter.  O gerçeklere sırtını dönerek “İyi ama C grubunu lider bitirip B grubuna yükseldik” demek de kimseyi kurtarmaz.Laboratuvar karıştı. Tüpler, karniler patladı. Duman çıkıyor, ağır kokular geliyor. Toplayın ortalığı. Laboratuvarı havalandırın.Kimya bozuldu, formüller karıştı. Ayağa kalkın, etrafınıza bakın, söylenenlere kulak verin. Sözcüğü ağzınızdan düşmeyen “iletişim”i devreye sokun.  

Vura vura beyanlar

Hamit Altıntop’un TRT ekibindeki üç arkadaşımız Alp Pehlivan, Tarık Üstün ve Serkan Yetkin’e verdiği maç sonrası röportaj, olmasa daha iyiydi. Arkadaşlarımız güç koşullarda, Milli Takım Sorumlusu’nun da iyi niyetiyle gerçekleşen buluşmada sorumluluk ve nezaketle davrandı. Altıntop da o ortamda yükseldikçe yükseldi. Samimiyet laubaliliğe uzandı. Üzüntü öfkeye vardı. Sonra şu çirkin “Medya Oyunları” beyanı… Hamitçiğim, ayıp ettin. Tıpkı Milli Takım ve maç skoru gibi… Bu beyanlar da sana yakışmadı!

Attila GÖKÇE / Milliyet