TFF verdiği son kararla kulüplerden futbolculara ait gelir vergilerini almayacağını ve o paraların altyapılara aktarılmasını istedi. Her şeyden önce bizde neden trilyonlarca vergiyi futbolcular değil de kulüpler ödüyor? Bu ülkede herkes vergisini vermek zorundayken ve vergiler kat kat katlanırken futbolculara bu ayrıcalık neden? Anlaşılan TFF özellikle Fenerbahçe ve Galatasaray’a yaranmak için yapıyor bunu.
Çünkü TFF olmayan limitleri en yükseğinden bu iki kulübe tanıyor. Üstelik yine olmayan yüzde 30 fazlayla. Sürekli borç yapan, gelirlerini de sürekli şişiren kulüplere bu iyilik niye? Siz bu yapıdaki kulüplerin vermedikleri gelir vergilerini altyapılara bile isteye aktaracaklarını mı sanıyorsunuz? Sadece yeterli paraları olmadığı için mi altyapılar böyle perişan durumda sanıyorsunuz?
Onların kafalarında öyle plan program isteyen, bilgi isteyen, emek isteyen yolların kapalı olduğunu bilmiyor musunuz? Onların en iyi yaptıkları şeyin bol bol transfer yapmak, taraftarın gözünü boyamak, koltuklarını korumak olduğunu bilmiyor musunuz?
Yani TFF bu şekilde halkın ciğerini alıp, kediye teslim ediyor. (Bu arada bu benzetme için tüm kedilerden özür diliyorum).
ALTYAPI DEYİNCE
Maalesef Beşiktaş da bu sezon transferde Fenerbahçe ve Galatasaray’ın yoluna girmiş gözüküyor. Oysa bu ülkede altyapı deyince, istikrar deyince, genç oyuncularla başarı deyince ilk akla gelen kulüptü Beşiktaş. Daha 40’lı yıllarda İstanbul şampiyonluklarını arka arkaya kazandığında amatör ruhun, takım uyum ve dayanışmasının örneği olmuştu “halkın takımı” Karakartal. Paraya değil bilgiye, emeğe, sportmence yarışmaya değer veren kulüptü onlar. Altmışlarda Şenol ve Birol büyük paralarla Fenerbahçe’ye gittiğinde de başkan Hakkı Yeten “Biz yine kendi çocuklarımızla başarılı olmasını biliriz” demişti ve ardından 2 şampiyonluk gelmişti.
Beşiktaş’ın kolej takımı unvanını aldığı Metin, Ali, Feyyaz’lı dönemde takımın yaratıcısı Gordon Milne için az “Go Home Gordon” manşetleri atılmamıştı. Ama Süleyman Seba onun arkasında kapı gibi durmuş ve o “yenilmez” takım başarıdan başarıya koşmuştu. Gordon amatör takımlardan, alt kümelerden keşfedilen genç oyuncularla “özkaynak düzeni”nden gelenleri kaynaştırmada ustaydı çünkü.
100. yıl takımı da her birinin adı forma arkalarına yazılan efsane bir kadroydu. Feda döneminin ardından gelen Bilic ve Önder Özen’in oluşturduğu takım ise doğru aklın, harcanan emeğin karşılığını verdi hemen. En son enkaza dönen kulüp Ahmet Nur Çebi, Ceyhun Kazancı ve Valerien Ismael’le değişim ile yapılanma sürecine girdi. Yeniden kendi kimliğine bürünmekti amaç. Ama yolun başında darbe aldı bu süreç. Şimdi Kartal rüzgâr nereye eserse oraya doğru gidiyor. Ne ki Beşiktaş’ın farklılıklarını kaybetmesi, özünden uzaklaşması, yani “başkalarına benzemesi” ülke futbolu için de büyük kayıp. Son kale de gitmesin elden.
Gülengül ALTINSAY / Cumhuriyet