Bu sene özelinde futbol takımımızın zaten kalitesi olarak çok gerilerde olduğunu, rakiplerinden gerilerde olduğunu biliyoruz. Bunu gerçekten de hep uzun vadeli transfer politikalarına bağlamamız mümkün. Liyakata bağlamak mümkün. Çünkü bu transferlerde gerçekten çok büyük paralar harcandı ve doğru dürüst bir kadro sadece işte 2020-2021 sezonundaki Sergen Yalçın'ın şampiyonluğundaki kadro. O da 13-14 kişi, 15 kişilik bir kadroydu.

Orada da taraftar olmaması, pandemi dönemi, bazı bizi arkadan iten rüzgarların olması, futbolun derin çevreleri tarafından da konsantrasyonun düşük olması sayesinde bir şampiyonluk kazanıldı o dönemde. Şu andaki kadro kalitesinin düşüklüğünü ben de kabul etmekle beraber bu seneki kan kaybı, bu çok normal artık. Büyük takım şampiyonluk yarışından uzaklaştığında “bir iyi, iki kötü” gibi bir döngüye girer, bu da konsantrasyonun yukarı taşınamamasını beraberinde getirir. Bu da çok normaldir.

Ben hâlâ Beşiktaş takımının şu anda olması gereken yerde olmadığını düşünüyorum. Yani şu anda dördüncü gözüküyoruz, üçüncülüğü alıp orada kalabileceğimizi düşünüyorum. Bu da böyle gidecek. Üçüncülük bir hedef değildir tabii ki Beşiktaş için. Her zaman şampiyonluk olmalıdır. Kadro kalitemiz diğer rakiplerinden biraz geride kaldı bu senelerde baktığımızda. Bunun düzelmesi için van Bronckhorst geldiğinde üç-dört tane transfer sezonuna ihtiyacımız vardı. Şu anda hâlâ üç-dört tane transfer sezonuna ihtiyacımız var gibi duruyor. İlerleme… Yani üç-dört transfer sezonu geçip hiçbir ilerleme kaydedemedik ne yazık ki.

Elimizde şu anda, ben size desem ki eğer ikinize de biraz takımdan oyuncu gönderin, yeniden takım yapın desem dört-beş oyuncuyu tutarsınız, otuz beş kişinin otuzunu da gönderirsiniz.

Ben hakem hatalarında kasıt tabii ki görüyorum. Göztepe ve Kasımpaşa maçlarındaki hakem yönetimlerinin Zorbay Küçük’e yapılan "zibidi" benzetmesinin birer cevabı olduğunu düşünüyorum. Hakem organizasyonu Türkiye'de çok sıkı bir organizasyon. Birbirlerine çok bağlı bir camia olduklarını dışarıdan görüyorum. Nasıl bir yapı içerisinde olduklarını bilmiyorum. Ama birbirlerine derinden bağlı, birbirlerinin arkasını çok kollayan bir yapı var. Alt tarafında nasıl bağları var, üst taraflarında ne var, neyin üstünde oturuyor bu hakem camiası bilmiyorum. Ama çok sıkılar ve bu sıkılığı farklı örneklerle açıklamak mümkün.

O "zibidi" benzetmesine cevaben bir Göztepe maçı oynadık. Bir diyet ödendi orada. Tayyip Talha'nın kırmızı kartının doğru olduğunu düşünmüyorum. İlk faulü zaten karşıdaki oyuncu yapıyor, kontrolünde olmayan bir top o. Göztepeli’nin topu gibi düşünmek bence hataydı. Hatta hata değil, bilerek yaptı. Daha sonra Gedson’a ceza sahasının içinde bir buçuk metre mesafede kafasına vurularak yapılan penaltıyı da vermedi. O bence asıl kırmızı kart ve penaltıydı. Disipline aykırı bir hareketti çünkü o, karşı tarafın yaptığı.

Yasin denen oyuncu Aston Villa ile anlaşmış, hayırlı olsun. Ama en az beş sarı kartı vardı oyun içinde. Daha sonra Tayyip Talha'nın yaptığı pozisyon… Evet, futbol kuralları içinde kırmızı kart gözükse de, gönlümde öyle bir kırmızı kart yok çünkü oyuncu topa vurmuş, ayağını koyacağı yerde rakibin ayağı var. Büyük bir kasıt yok burada. Ama kırmızı kart veriliyor. Şimdi sosyal medyada görüyoruz ki aynı pozisyonlar Galatasaray’a karşı yapılınca verilmiyor. O tip penaltılar, kırmızı kartlar bize veriliyor.

Verilen, verilmeyen penaltılara gelirsek… İlk yarının sonunda bir penaltı pozisyonu var. Bence o da kural dahilinde penaltı çünkü kendine avantaj sağlıyor, arkasında Rafa var, Rafa’ya giden topu kesiyor. Ama tabii bunlar Sayın Serdal Adalı’nın hakemlerle ilgili sert çıkışına karşı birleşmiş bir ekibin cevabı gibi. Bu tür olaylar Beşiktaş’a çok olmuştur, olacak da. Bu sezon daha da göreceğiz. Bu savaş hep devam edecek hakemler tarafından.

Kasımpaşa karşısında hakemin tavırları… Verdiği veya vermediği kararlardan öte, Beşiktaşlı oyuncuların penaltı itirazı için gittiği anda gösterdiği vücut dili benim için çok önemliydi. Sanki düşmana karşı bir tavır almış gibiydi. Çok organize oldukları, bir şeye sinirlendikleri ve odalarda bu camiaya karşı diş biledikleri çok açık. Ben bu futbolu kırk beş senenin üstünde izliyorum. Bu vücut dilini çok iyi gördüm. O yüzden de çok fazla konuşmaya gerek yok. Biz ne kadar konuşsak da, sahaya elinde düdükle çıkanlar onlar. Senelerdir yaptıkları gibi bugün de yapıyorlar. Bunlar gelip geçer ama bitmez, yine başlar. O yüzden bunlara “hakem hatası” denmez.

Solskaer’in kararları eleştiriliyor. Bir kısmı eleştiriyor, bir kısmı normal karşılıyor. Hoca zaten Ersin ve Talha tercihlerinde bence çok büyük hata yapmadı. Ersin tercihi, zaten kupada hep oynatılıyordu. Bu birçok hocanın uyguladığı bir şey. Takım içi dengeleri de bilmek lazım. Yedek kaleciyle kupa maçına devam etmek, alışık olduğumuz bir durum. Dikkat ederseniz, Göztepe’nin kalecisi de yabancı kalecisi değildi.

Ersin kötü oynadı, kötü goller yedi. Bunu zaman zaman yapıyor. Ersin’in Beşiktaş kariyeriyle ilgili büyük ihtimalle son maçı olmuş olabilir. Artık kendisine yeni bir yol çizmesi gerekiyor. Seyirciyle de karşılıklı güven kaybı yaşanmış durumda.

Talha tercihini ise teknik direktör çok tıbbi bir gerekçeye dayandırdı: Paulista yeni sakatlıktan çıktı, üst üste yüklenmek istemiyorum dedi. O yüzden Talha’yla başladı. Talha da bu takımın üç stoperinden biri. Uduokhai ve Necip sakatken, Talha’yla başlamak zorunluluk gibiydi. Bugün dikkat ederseniz Paulista çok iyi oynadı ama maç sonunda artık yürüyemeyecek haldeydi, sekiyordu. Çok ağır bir sakatlıktan dönüyor çünkü.

Ben futbolun içinde olanlara, bizden çok daha iyi bilenlere, bizden daha iyi seviyelerde oynayanların kararlarına güvenilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu sadece teknik direktörün kararı değil. Orada koca bir ekip var: doktor, fizyoterapist, yardımcı antrenör, hatta malzemeciye kadar bir bütün karar. Hoca bunu açıkladı ve benim için yeterli. Tercih etti, oyuncu da başarısız oldu, hata yaptı. Bunlar futbolda olur. Evet, Beşiktaş seviyesi midir? Evet, Adana’da seyrederken Samet’le Tayyip Talha’yı yan yana gördüğümde Talha’yı çok beğeniyordum, Samet’i o kadar değil. Beşiktaş’a ilk geldiği zamanlar fena değildi ama o sakatlık sonrası işler zorlaştı. Büyük takımlarda taraftarla futbolcu arasındaki güven kaybolduğunda, futbolcunun ayakları gitmez. Kendi kapasitesinin çok altında oynar.

Yapacak bir şey yok. Beşiktaş bundan sonra toparlar mı? Bence üçüncülük önemli bir hedef, hatta dördüncülük de öyle çünkü Eyüpspor geliyor arkadan. Konsantrasyonumuzun yüksek olması gereken maçlarımız var. Başakşehir maçı çok önemli bu hafta. Sonrasında deplasmanda kritik bir derbi var. Bu sezon bir ileri iki geri gidebiliriz. Ama üç ve dört bandında kalırız gibi görünüyor. Bu sene böyle. Zaten baştan beri söylediğimiz gibi: Kadro kalitesi bu. Ne zaman düzelir, nasıl düzelir, hangi futbol aklıyla düzelir… Bunları yaşayıp göreceğiz.

Bülent Bilirgen

duhuliye.com/ özel haber

Hbr1903

HABER1903 farkını yaşamak için İNDİR..