Eziyet başladı.Vatana millete hayırlı olsun. Böylesine mağlubiyetlarden sonra bir iki gün nefes alıp yazmak daha hayırlı, oluyor ne yazdığımıza biraz daha hakim olabilmek adına.. Aşağıda biraz bizden biraz devam eden tiyatrodan biraz da eski hocamızdan kesitler bulabileceğiniz bir kaç konuyu içeren yazımıza başlayalım..

Önce kendi çöplüğümüz.. Sivas maçı için teknik olarak sabaha kadar konuşulur. Ben uzmanı olmadığım için yekten gördüğümü yazayım. Takımımız doğru koşmuyor,enerji üretmiyor. Kabul edelim ki sayın Avcı’nın hazırlık maçlarında bize oynatmaya çalıştığı taktiği artık dünyadaki elit takımların tamamına yakını oynuyor. Kalecinin de dahil olduğu kale önlerinde kalp krizi geçirttirecek paslaşmalar ve doğru çıkılırsa üretilecek tehlikeler üzerine kurulu, ayağı düzgünlerden oluşan ekibin kısa ve seri oynamalarına dayalı bir hücum sistemi ve kaptırılan topa ani baskılarla geri almaya uğraşılan bir savunma tarzı. Ama bütün bunları yapabilmen için kompakt olarak hareket etmen gerekiyor ve doğru koşman lazım. Peki bizim takım ne yapıyor? Jogging yada tempolu yürüyüş de diyebiliriz.

Topu ayağına aldın mı ister ikizkenar, eşkenar, çeşitkenar bir şekilde üçgen kurup paslaşman lazım. Peki bizim takımdaki oyuncu topu alınca geometri dersimizde ne işleniyor? Nokta. Evet bildiğimiz nokta. Çünkü topu ayağına alanın sağı, solu, önü, arkası bomboş herkes çil yavrusu gibi dağılmış hale geliyor ve o arkadaş yeryüzünde bir nokta gibi kalıyor. Yanlış diyeniniz var ise sadece Sivas maçını değil bu takımın oynadığı ve gol atamadığı son 5 maçı tekrar seyretsin.

Tek gol attığımız maç var o da gençlerin oynadığı Panathinaikos maçı. Çünkü çocuklar ortaya enerji koydular. Koştular ve birbirlerine yakın durdular. Destek oldular, takım gibi oynadılar. Benim Abdullah Avcı için futboldu sistemdi gibi konularda negatif eleştiri cümleleri kuracak halim yok. Amaa bu hafta itibari ile en büyük eleştirim kaşar dolu enerjsiz kadrodan kelleler almamasına olur. Bana bu satırlarda yönetimi eleştirdiğim için eşim, dostum yapma o kadar da değil diyorlar ya da yorumlarda okuduğum renktaşlarım muhalefet adamı olarak suçluyorlar ama ısrarla söylüyorum ki bu iş çok kötüye gidiyor ve belli ki radikal kararlar alınmaz ise daha da gidecek.

Tekrarlayayım, bu camianın girdiği bu psikolojinin bu bölünmüşlüğün bu enerjisizliğin tek sorumlusu bu işin başındakilerdir. Ama ne yazık ki ben artık yönetimin gerekli, camiayı rahatlatacak tek hamle olan bu işi bırakmak için herhangi bir adım atacağını düşünmüyorum. O zaman futbol takımı için tek çözüm kalıyor geriye Abdullah Avcı ile koordineli ve onu destekler şekilde çok büyük bir kadro kıyımına gidilmeli ki arzulanan enerjinin geri gelme ihtimali olsun. Kurunun yanında yaşında yanacağı bir temizlik operasyonuna gidilip birkaç isim haricine bütün kaşarları kadro dışı bırakmak bir yöntem olarak düşünülmeli. Çünkü bu kadro aynı kalır ise, üstündeki bu ölü toprağı ile bir ileri iki geri gider ligi orta sıralarda bitirir. Sene sonunda elimizde yine mutsuz bir topluluk kalır üstelik de hiçbir genç yetiştirememiş halde. Hatta daha da açık olmak gerekir ise, bu sene yeni transfer gelmiş olanlara ek olarak, eskilerden, Karius, Vida, Atiba, Adem, Burak, Dorukhan ve Güven ile birlikte Erdem, Muayyer, Kerem, Kartal, Orkan, Utku, Rıdvan ve Ersin yanına yapılabilecek 3-4 takviye ile bu lig götürülebilir.

Biliyorum kurunun yanında bir çok yaş da yanacak ama dışarda kalan isimlerin tamamını satar mıyız kiraya mı veririz çok umurumda değil açıkçası. Eğer kendilerine kulüp bul denildiği halde gitmeyip buraya yapışıp kalma kişilikliğini gösterenleri olur ise de tamamını yine gençlerle birlikte Türkiye Kupası'nda oynatmak da bir çözüm olabilir. Bu satırları okuyan çok bilen arkadaşlar yada yönetim hayranları çok da kolaydı o işler deyip yine yıldız transferler peşinde şakşakçılık yapmaya devam edebilirler. Benim gibilerin derdi Beşiktaş’ın geleceği. Bir takımda DNA'sı bozulmuş eski oyuncu var ise onlar seni içten içe kemirir ve zarar verir. Maaşlarını ödeyip dışarda tutmak maaşlarını ödeyip içerde tutmaktan iyidir bazen.

Gelelim devam eden tiyatroya. Geçtiğimiz sene yapılan futbol katline daha ilk maçtan devam edildiğine şahit olduk Denizli’de. Verilen penaltı, Babel’e verilmeyen kırmızı ve Denizli’nin VAR varlığına ragmen el diye kesilen yüzde yüzlük gol pozisyonu bir maçı rahatlıkla birinden alıp öbürüne verebilirdi. Soytarılık hız kesmeden devam etmekte. Bu sene tüm takımların bu tezgahı bozması gerektiğine ve aralarından bir şampiyon çıkarmaları gerektiğine inanır hale gelmiş durumdayım. Sadece seçilmiş bir takıma lütuf gibi şampiyonluklar verilip UEFA'dan aldıkları paralarla diğer takımlar ile kadro kalite farkınının açılmasının önüne geçilmelidir. Biliyorum bu yazdıklarımın spor ile centilmenlik ile hiçbir alakası yoktur ama ülke futbolunda da bunların zerresi yoktur. İşte bu yüzden bu seneki ulaşılacak kupa başarılarının önemi benim için sadece bir takımın şampiyon olmaması üstünedir.

Sondan bir evvel olarak Şenol Güneş konusu için bir iki kelam. Okuyoruz eski hocanın yönetime yaptığı eleştirleri. Neymiş sayın hocamız, Fikret başkan o kadar pahalı takım kurduk ama dördüncü olduk diye konuşunca alınmış eleştiri üstüne eleştiri yapmakta. Be hocam neden işin başında iken söylemedin, şapkanı alıp gitmedin de camiaya o zaman bir hizmet yapmadın. Şimdi bu söylediklerin dedikodudan başka bir hükmü yoktur gözümde. Sayın Güneş hoca kusura bakmasın da artık işine baksın. Beşiktaş kulubü başkanı ve yönetimi ie ilgili üstüne vazife olmayan eleştirileri dışardan biri olarak kendine saklasın çünkü o artık milli takım hocası ve başka bir camianın değişmez efsanesi. Bizim kendisini saygı ile anmamıza devam etmesini istiyor ise Bor’un pazarının geçtiğini unutmamalı..

Son olarak.. Göztepe maçı var önümüzde. Bu maça aman dikkat.. Sahaya değil tribünlere.. Tribünlerdeki bölünmeye , kavgaya , tartışmaya mahal verilmemeli.. 90 dakika boyunca tam destek verdikçe oyun içinde görevini eksiksiz yaptıkça saha içine tek br olumsuz reaksiyon vermedikçe saha dışındaki unsurları hakaret etmeden, şiddet göstermeden dozajında protesto etmek bana göre taraftarın en doğal hakkıdır. Bu kulubü taraftarın yönettiği anlamına gelmemelidir. Ama tribünler arası tartışma bu camianın hakettiği bir durum değildir. Sağduyulu olmak en büyük hedef olmalıdır. Umarım bu kabus dolu günlerden kurtulup rahata çıkmamız uzun sürmez..

Herkese iyi haftalar…