Kültür, Tylor’ın antropolojik tanımına göre; “bir toplumun üyesi olarak insanın kazandığı inanç, gelenek, sanatsal faaliyet, hukuk, ahlaki değerler ve diğer yetenek ve alışkanlıkları içeren karmaşık bir bütün”dür
Ekol ise, ‘Bir bilim ve sanat kolunda ayrı nitelik ve özellikleri bulunan yöntem (metot) veya akımdır.’ Ekol, fikir üzerinde antropoloji, sosyoloji, etnoloji gibi doğrudan insanı ve kültürü konu eden bilim dallarında işlenen bir nevi mekteptir.
Günümüz küresel futbol dünyası sınır tanımıyor. Sınırların aşılması birtakım sorunları da beraberinde getirirken, futbol rekabeti içindeki kültür-ekol farklılıkları ve bunların sonucunda yaşanan ‘yöresel’ davranış kodları sorunların belirleyicisi oluyor.
Futboldaki farklılıkları en iyi şekilde yönetmede farklı stratejiler var. Etkin bir oyun felsefesini kurgulamada ve farklılıkların yönetilmesinde kullanılabilecek kültürel zekâ ile farklı kültürel ortamlarda etkin bir şekilde çalışabilme yeteneği bunların başında geliyor. Özellikle, futbol gibi küresel bir oyun olan ve farklı kültürel ortamlarda farklı kültürlerden insanlarla etkileşim halinde olan teknik adamların sahip olmaları gereken becerilerinden en önemlisidir.
Türkiye’de, futbol alanı içerisinde ekol ile ilgili kültürel bir davranış koduna sahip olmadığımızdan, yönetici ve teknik adamların bu kültürel farklılıklar sonucu ortaya çıkabilecek sorunların üstesinden gelebilmeleri zor görünüyor. Aksine, sorunun parçası oluyorlar.
Futbol takımlarının küresel oyun içerisinde ve küresel pazarlarda etkin ve başarılı olabilmeleri için, ‘yöresel’ davranış kodlarından kurtularak, etik kurallarına bağlı, küresel süreç içerisinde var olmaları gerekiyor.
Geleceğin başarılı kulüpleri, örgütsel bağlamda yönetici ve teknik adam bazında kültürel zekâ kapasitelerini artıranlar olacak.
Bu genel yorumu yapmama neden olan gerekçe Beşiktaş-Eyüpspor maçındaki oyun kurgularında yatıyor.
Beşiktaş’ın yeni gelen teknik direktörü Santos ile, Eyüpspor’un teknik direktörü olan Arda Turan üzerinden değerlendirme yapma zorunluluğu ortaya çıktı.
Santos bu kültürel farklılıkları kendi ekol kurgusu içerisinde kalarak ve kendine göre bir şablon oturtarak yönetiyor. Ve zaman dilimi çok derin analiz yapmak için erken. Yeni gelmiş olması ve daha iki maçtır saha kenarında olduğundan, henüz takımı tanımaya başlaması ile, kimin nerede ne kadar oynayabileceğini anlaması için bir süreç yaşıyor.
Santos için belirleyici olacak koşullar; antrenman performansı, soyunma odasındaki tavrı, maç için verdiği taktiğin ne kadar sonucu belirleyebildiği ve antrenör olarak oyuna müdahalesidir. Buradaki zincirleme etkileşim hoca için saygınlığının ve mesleğinin değerlendirilmesinde belirleyici olacaktır.
Beşiktaş ve Santos için en büyük tehlike ara transferler olarak görünüyor.
Samet Aybaba’nın ayrı menajer ile Hasan Arat’ın ayrı menajerle Santos’u getiren Ahmet Bulut ve Mendes’le çalışmaları… Ve kadro dışı bırakılan oyuncuların maliyetlerinin büyüklüğünün karşılanması ve aynı düzeyde oyuncuların daha düşük bedelle alınabilecek olamaması. Bu sorunlar yeni bir borç sarmalı ile transfer kaosunu beraberinde getirme tehlikesini taşıyor. Bunlar daha sonra tartışılmaya açık konulardır.
Ama TFF 1. Lig lideri Eyüpspor ve Arda Turan’ı daha derinlemesine tartışmak gerekiyor.
Bu dönemin başkanlarının siyasi ve ekonomik ilişkilerinin yarattığı ortam ve etkileşimlerini bir kenara bırakıp, futbolun içinde kalarak bir değerlendirme yapmak lazım.
Nedeni çok açık: Oynanan maç süresi içinde değişik takım ile çıkan Beşiktaş, daha önce söylediğim gibi hocanın oyuncuların potansiyellerini görmek amacının daha etkili olmasına rağmen, bu bile Eyüpspor için avantajken, bırakın oynamayı hücum dahi yapamayacak düzeyde kalması; TFF 1. Ligi'de lider takımın Eyüpspor olmasının yarattığı endişenin büyüklüğü asıl nedendir.
Arda Turan Atletico Madrid ve Barcelona’da oynayıp, farklı kültür-ekol içinde uzun yıllar kalmasına rağmen, kendi adına bu zenginlik içerisinde bir avantaj yaratamaması ve bunu antrenör olarak bir kurguya ve buna neden olması gereken felsefeye çevirememesi tartışılması gereken ana konudur.
Özellikle Diego Simeone’nin Arjantin ve İtalya kültür-ekol kurgusu içinde kalarak kendine bir oyun felsefesi ve taktiksel bütünlük yaratması ile, Simeone’nin bu sayede aldığı sonuçların bir parçası olmasına rağmen Arda Turan’ın bundan yararlanmaması büyük eksikliktir.
Futbol artık aynı oyun içinde bölgesel ve grupsal oyun taktikleri içerisinde daha geniş bir sistematik prensiplere sahiptir. Mancini bunu farklı kurgular, Klopp, Guardiola ve Conte bunu farklı kurgular. Ama hepsinin sahip oldukları ülke kültür-ekol kurgusu içinde kendi felsefelerini oluşturarak öne çıkıp başarılara imza atmışlardır. Hiçbir şey tesadüf değildir.
Mancini, birinci bölgede 4-5-1 oynatır, ikinci bölgede 4-3-3 oynatır, üçüncü bölgede 3-2-5 oynatır. Klopp üçüncü bölge oyununda sağbekini 6 ile 8 numaraya çıkartır, Guardiola stoperini üçüncü bölge oyununda 6 numaraya çıkartır. Hepsinin bölgesel oyun karakterleri farklıdır. Ama hepsinin kendine ait oyun felsefesi vardır. Çünkü aşağıdan yukarıya büyük emekler vererek geldiler.
Arda Turan, Beşiktaş ile oynanan kupa maçında, saha kenarında eski bir futbolcu olmaktan başka bir kimlik taşımadığı görüntüsü verdi.
Xabi Alonso Real Madrid alt yapısında çalıştı. Sonra gitti Real Sociedad B takımını çalıştırdı ve kendini hazır hissettiği an Leverkusen ile anlaştı. Kimse başarısının tesadüf olduğunu söyleyemez.
A ile B lisanslarını birleştirip çabuk-çabuk kurslardan mezun edilen antrenörlerin girdikleri siyasi-sosyal ilişkiler sayesinde kolayca takım bulmalarının onlara sadece geçici süre para kazandırmaktan başka -belki hedef budur- bir şey kazandırması mümkün değildir.
Arda Turan’ın elinde Atletico Madrid gibi gidip çalışacağı ve kendini geliştireceği bir ortam varken, ‘yöresel’ kalarak Türkiye koşullarını kabul etmesi üzücü bir olaydır.
Bu Türkiye’de futbolun neden gelişemediğinin de bir gerekçesidir. Ve tartışılıp önlem alınması gereken vakadır. Burada Arda Turan’ın var olan potansiyelinin de ortaya çıkması mümkün değildir. Bu yadsınacak bir durumdur. Çünkü, ‘yadsıma kavramı diyalektikte, bir varlık ya da toplumsal olgunun eski koşullara göre oluşmuş durumunu, değişen koşullar çerçevesinde olumsuzlayarak aşmak demektir.’