Futbolumuz bitmiş durumda. Cuma Galatasaray, Cumartesi Fenerbahçe ve Pazar Beşiktaş. 3 lokomotifin halini gördükten, geçen hafta milli maç rezaletini de üzerine kattıktan sonra futbolumuzun nerelerde olduğunu çok net belirleyebiliriz. Yerlerde... Burası Beşiktaş sitesi ve bizi olayın Siyah Beyaz tarafı ilgilendiriyor ama aslında sorunlar çok da farklı değil deyip sonunda buraya bağlamak üzere kendimize dönelim. Futbol daha doğrusu takım sporlarında seyahat kavramı çok önemlidir ve aslında ekip ruhunun oluşmasında başlı başına bir faktördür. Deplasman, kamp gibi olayların sıkıcı tarafları olsa da en kabadayısı (futbol için) 35 yaşında olan gençler için aslında makara yapıp çok da eğlenilen bir hal alabilir. Tabi mutlu bir topluluk var ise. Doğal olarak da özellikle lig gibi uzun maratonlarda evlerinden uzakta yaşanan bu vakitleri keyifli geçirenler sportif olarak da başarılı olurlar. Evet tahmin edebileceğiniz gibi buradan camiaya geçiş yapacağız.

Beşiktaş futbol takımı 2 senedir mutsuz. Kaliteli ama bir hayli mutsuz. Bunu deplasmanlarda alınan sonuçlardan çok net anlayabiliyoruz artık. Kimse yaşadığı hayattan keyif almıyor gibi takımda. Arkadaşlık, takım ruhu falan hak getire. Ben kendi sosyal çevremde 2. senenin sonunda acaba Şenol hoca yerine başka bir seviye hoca mı gelse laflarını küçük küçük dillendiren ama vefasız damgası yemekten korkup mahalle baskısı ile içime atanlardanım. Yani hoca ile belli bir süre içerisinde yolların ayrılması benim çok eleştireceğim bir konu olmazdı. Ama bugün gelinen yerde Şenol hocanın yeterliliği ya da yetersizliği tartışılacak en son noktadır. Hatta ve hatta hocanın yaptığı basın toplantılarındaki sözlerinin satır aralarını biraz daha iyi okumaya başladığım zaman daha iyi anlıyorum onu. Hatırlayın 2017 yazını... 2. kez şampiyon olmuş takım, "come to Beşiktaş" furyası dolu dizgin, bu arada da hocaya basın toplantısında yeni oyuncular ile ilgili sorular soruluyor. Ne demişti? "Öncelik kendi oyuncularımıza karşı üzerimize düşeni yapalım, sonrasına bakarız, eldekiler daha önemli" demiş miydi dememiş miydi? Son günlerin favori cümlesi ile dikkatinizi arttırmaya çalışayım; Bakın burası önemli; Beşiktaş futbol takımını oluşturan oyuncu, teknik heyet, malzemeci, sağlıkçı, aşçı, temizlikçinin paralarını zamanında alamadığını sağır sultan duydu. 2 kere 2, 4 ediyor ise, çalışıp ortaya emek koyup karşılığını alamayan herkes de mutsuz olur. Pepe’nin gelir durumu düşük çalışanlarımız için futbolcu arkadaşlarını örgütleyip tesiste para dağıttığı dedikodusunu camiada duymayan kalmamıştır sanırım. Bu tip marjinal olayların yaşandığı bir takımın saha içine konsantre olup başarılı olması mümkün olabilir mi? Günahım kadar sevmesem de Talisca’nın yeni sözleşmeyi reddedip arkasına bakmadan kaçışı, sezon başı ve hala devam eden Babel’in gitme isteği, Adriano ‘nun hiç bitmeyen sakatlığı (bence sakat değil), Pepe’nin nedensizce İzmir’e gitmemesi. (Hatta Pepe’nin her ne kadar sezon başından beri görevini iyi yapanlar arasında gözükse de saha içinde son derece disiplinsiz, kendi işi dışında da birçok şeyi yapan yani kafasına göre oynayan bir hali var) Daha komplo teorisi kıvamına sokarsak konuyu, Gomez ve Sosa’nın gidişlerinde bu ödeme yapımızın bozukluğunun olmadığına artık inanasım gelmiyor. Bu verdiğim örnekler ayyuka çıkıp da bizim duyabildiklerimiz, görebildiklerimiz. Bu noktada yönetici, başkan ya da herhangi bir yetkiliyi suçlamak değil amacım. Bu insanlar da mutlaka işlerini iyi yapmak isterler ama olmayan bir şeyi vermek mümkün değildir. Ayrıca belli seviyeleri yönetmek de herkesin harcı değil. Fedaydı, vedaydı, efendiydi olur ama yüksek rakımlara çıktın mı oksijen azalır. Nasıl liglerde seviye arttıkça oyuncu grubunda kalite gelişmeli bu yöneticilikte de böyle. Neyse konuyu saptırmayalım özetle kurgu ekonomik olarak yanlış yapılmış ve içinden çıkılamaz bir hal almıştır.

Beşiktaş futbol takımı bir stopere 4,5 Milyon EURO ya da bir sol açığa 3 Milyon EURO ya da bir santrafora 4,2 Milyon EURO para veremez, ona buna 2-2,5 milyon dağıtamaz. İster Kabul edelim ister etmeyelim ama bir dönem maalesef ama maalesef bitmiştir. Bundan sonraki sezonların tamamı "ayağını yorganına göre uzat" sezonları olmalıdır ve olacaktır da. Acı reçete hemen ama hemen yürürlüğe konmalıdır. Kızacaksınız biliyorum ama bu takım çok acil Babel, Pepe, Adriano, Vida, Love, Quresma, Lens gibi oyuncularını kadro dışı bırakmalı ve Ocak ayında da bir şekilde (bedelsiz, takasta ya da satış) yollarını ayırmalıdır. Bu isimler iyiydi kötüydü ruhluydu ruhsuzdu değil konu. Şunu görelim ki kulubümüz kredi kartı patlamış vatandaş konumunda. Asgari ödemesini zor yapan önümüzdeki ayı nasıl ödeyeceğini bilmeyen bir halimiz var. Bir an önce giderleri kısmak zorunda. Az öde öz öde kimseyi mağdur etme politikası en temizi. Bu takımın yıldız oğlu yıldız topçusuna ödeyeceği para 1,5 milyon Euro’yu geçemez. Orta Avrupa, Orta Amerika, Güney ve Kuzey Afrika'dan yetenekler bulunup çıkarmaktan belli bir seviyeye getirdikten sonra da satıp para kazanmaktan başka çare görünmemektedir. Yurt içinde mutlaka ama mutlaka alt yapıdan oyuncu bulurken umut vaaden gençleri de kadroya katmak ve korkmadan forma vermek tek çözümdür. Kimse merak etmesin ülke içindeki mücadelerde yine yukarılara oynayacak takım kurmaya yetecektir o bütçeler. Giriş kısmında da belirttiğim üzere herkes aynısını yapmak zorundadır. Zaten Avrupa'da başarı 8-10 takımın tekelinde olduğu için de nerelere kadar gidip gitmeyeceğin pek sorun olmayacaktır.

Toparlar isek, geldiğimiz nokta Şenol hoca yanlış takım kurdu, Ozi ruhsuz, Q7’nin babasının takımı, Tolgay kabiliyetsizdi ya da çok orta yaptık, tiki taka oynamaktan vazgeçtiktiyi falan çoktan geçmiştir. İpin ucu kaçmıştır. Toparlayabilmek için yetkililerin cesaretle adım atması, biz yetkisizlerin de atılan adımlara alınan tüm acı, tatlı önlemlere destek vermesi ön koşul olmalıdır. Elbette bu camia başkansız da, hocasız da, topçusuz da kalmaz yeter ki huzur olsun mutluluk olsun...