1984 yılıydı, Milliyet gazetesinde genç bir muhabirdim.
İlker abi (Ateş) "Hadi Gürel, Beşiktaş kongresine gidelim, tarihi bir kongre olacak" demişti bana; çok heyecanlanmıştım.
Birlikte gittik. Yusuf abi de (Noberi) yanımızda. Kongreden notları yazdım.
Milliyet gazetesinde imzamla çıktı. Sahiden de tarihi kongre olmuş, Süleyman abi (Seba) 85 oy farkla Mehmet Üstünkaya'yı geçerek başkan seçilmişti.
O günden bugüne 39 yıl geçmiş.
Bugün ne Süleyman abi var hayatta, ne İlker abi.
Onlarla geçirdiğim günler yıllar tatlı birer anı artık.
Ama ne şanslıymışım ki birlikte olmuşum onlarla. 
İlker abiyi unutamam.
Başkan seçilmesinin ardından ilerleyen yıllarda yakınlarından biri olduğum, dostlar sofrasına oturma şerefine eriştiğim Süleyman abiyi de.
Hayatımı en çok etkileyen, karakterime, kişiliğime yön veren insanlardandır. Beşiktaş'ın tarihini değiştirdiği gibi benim hayatımı da manevi açıdan değiştirmiş adamdır.
Süleyman abi koltukta kaldığı 16 yıllık dönemde 8 kez düzenlenen genel kurulların hepsinden farklı kazanarak çıktı. Beşiktaş bu dönemde;
- 5 Lig Şampiyonluğu
- 4 Türkiye Kupası
- 4 Cumhurbaşkanlığı Kupası
- 2 Başbakanlık Kupası
- 6 TSYD Kupası  kazandı.

Tesisleşme konusunda da çağ atladı. Türkiye'nin neredeyse en geride kalmış kulübünü en öne taşıdı. Bakın neler kazandırdı:
- Beşiktaş Plaza Akaretler
- Fulya Tesisleri
- Kamp ve antrenman tesisleri
- BJK Koleji

Ümraniye'deki Nevzat Demir Tesisleri'nin arazisini defalarca kez Ankara'ya giderek aldı... 
İnönü Stadı'nı 49 yıllığına kulübe devrettirdiğinde 1998'di sene.
2000 yılındaki kongrede aday olmadı. Ancak kongre tarafından kendisine "Onursal başkanlık" ünvanı verildi. Kongreden ayrılırken bir kırgınlık vardı üzerinde elbette. Zaman zaman bazı maçlarda örgütlü oldukları anlaşılan bir grup taraftarın kendisi aleyhinde yaptığı tezahüratlardı bu kırgınlığın nedeni. Zaten öyle bir veda konuşması yapmıştı ki kongre... Hala unutulmadı. 
Süleyman Seba'yı Süleyman Seba yapan sadece sahalarda alınan sonuçlar, kupalar değildi elbette.
Yaşam tarzıydı. 
Olaylara bakış açısıydı. 
Efendiliğiydi.
Otoriterliğiydi. 
Otoriterlik derken... Öyle asık suratla gezerek, ona buna posta koyup, bağırıp çağırarak kurulan otoriterlik değildi bu. 
Bazen tek kelime etmeden bakışlarıyla anlatırdı ne demek istediğini... Enteresandır, bakışlarına bakan anlardı da ne istediğini.
Ondaki "Beşiktaşlı duruşuydu" herkesi etkileyen.
Beşiktaş'a Gordon Milne'i getirdiği zaman kılpayı kaçırılan şampiyonluklar vardı; şu teşvik primi olaylarının sıkça yaşandığı yıllarda... Fatura Milne kesilmek istenmiş, gönderilmesi için kampanyalar düzenlenmişti. O karşı durdu, ikinciliklere laf geldiği zaman da tarihe geçen şu sözü söyledi:
"Şerefli ikincilikler şerefsiz şampiyonluklardan daha iyidir."
Eğer girseydi o da ö dönemlerde teşvik primi gibi yollara... 5 değil 10 olurdu şampiyonluk sayısı. Ama girmedi, dürüstlüğü, adamlığı öğretti öğrenmek isteyene... Zaten Türkiye'de hemen her kulübün kongresinde adaylar söz verirken, "Süleyman Seba gili başkan olacağız" diye kongre üyelerine... Onun adamlığıydı hedeflenen; kupalar değil.
"İyi adam olunmadan iyi Beşiktaşlı olunmaz" lafı da onundu. Beşiktaşlı olmanın ilk şartıydı bu. 
"Beşiktaş'a iyilik yapmak istiyorsanız kimsenin adamı olmayın Beşiktaş'ın olun" derken de ders veriyordu yine herkese...
Hele de şu sözü:
"Beşiktaş şampiyon olunsun, maç kazansın diye tutulmaz. Beşiktaşlılık bir değerler manzumesidir. Dürüstlüktür, ahlaklı olmaktır."
İşte bunlardı ona sevgi ve saygı duyulmasının nedeni.
13 Ağustos 2014 tarihinde ölümsüzlüğe göç etti Büyük Başkan.
Ama hala yaşıyor gibi geliyor bana.
Bugün çıktığımda Akaretler yokuşundan yukarı ağır ağır. Oturduğumda oradaki küçük meyhaneye. Önüme koyduğumda bir kadeh rakıyı. İlk yudumdan sonra duyar gibi oluyorum onu, sesini, nefesini.
Ya karşıdaki masada, ya yürürken tam arkamda.
Süleyman Seba yaşıyor hala!

Gürel Yurttaş/yeniçağ