Bir futbol takımının büyüklüğü ne ile ölçülür?

Mazisiyle, değerleriyle, taraftarıyla, kazandığı kupalarla, adını ülke dışında nasıl duyurduğuyla, yetiştirip değer kattığı oyuncularıyla, kendine has bir futbol ekolü yaratmasıyla, stadıyla, markasıyla...

Bir futbol takımının büyüklüğü üzerine konuşulurken bu kriterlerden herhangi biri, birkaçı ya da tamamı sayılabilir. Türkiye'de bu kriterlere bir de o takımın lobisi ve saha dışındaki "gücü" eklenir.

Saha dışındaki gücün bir kriter olarak alınması, bizi diğer futbol ülkelerinden ayırır. Çünkü Türkiye'de şampiyon olabilmek için saha dışındaki gücünü kullananlar futbolun kendisinden uzaklaşır, rakipleri de ona aynı şekilde karşılık vermeye kalktıklarında futbol başkalaşır.

Bu yüzden futbol ülkelerinde; Bayern Münih, PSG, Juventus gibi takımlar 7-8 yıllık şampiyonluk serileri yakalayabilirken, Türkiye'de şampiyonluklar devir teslim esasına dayalı dizayn edilir.

Belki de efsane başkan Seba'nın futbola "fitbol" deyişi, sizin oynadığınız futbolsa, bizimki başka bir şey diyebilme çabasıdır.

***

Türkiye'de şampiyonluk savaşları, 2 sezondur yüz yıl öncesinin şampiyonluklarına kadar gidilerek bir rakam yarışına, bir yıldız savaşına evrildi. İstediği yıldız sayısına ulaşamayanlar formalarından yıldızları kaldırdı.

Bir diğer ezeli rakip, Beşiktaş'ın mağlubiyet akşamında yıldızlı paylaşım yaptı. Yaptığı paylaşımdaki yıldızları saha sonuçlarından değil, bir film sahnesinden aldı. Üstelik o sahnede karakter dördüncü yıldıza yalayarak ulaşıyordu.

Ve daha günler önce; Beşiktaş'ın yıldız savaşçısı bu iki ezeli rakibi birlik oldu. Ortak mağazalarla, birbirlerinin taraftarları için satışa çıkacak olan maç biletleriyle bu birlik beraberlik aynı zamanda endüstriyel bir ortaklığa da dönüştü.

Bu ortaklık sonucu; Fenerbahçe başkanının Galatasaray'ın yediği gole faul dediği de duyuldu, Beşiktaş maçına üst üste atanan hakeme değindiği de görüldü. 

Artık zamanı ve hamlesi kalmayan Fenerbahçe Başkanı, rakipleri yanına çekerek futbola liderlik ettiğini gösterme hevesindeyse, 

Ya da gayesi gecenin o saatinde yaptığı bir çağrıya hava alanında yüzlerce taraftarını toplayarak büyüklük mesajı vermekse,

Tekrar hatırlatalım, büyüklük nedir?

Büyüklük, rakibinin şampiyonluk yarışında nispeten geride gördüğü diğer rakibiyle, seni alt etmek için bir araya gelmesi olabilir pekalâ.

Ya da büyüklük belki, rakiplerinin seni hesaba katmadığı sezonu dahi çifte kupayla tamamlayabilmektir.

Büyüklük; dünya literatürüne geçmiş Serpil Hamdi Tüzün modelini süreklilikle ortaya koyabilmek, o kültürle yetişen efsane futbolcunu kulübün başına getirip bu unutulmaz şampiyonluğa onunla yürüyebilmektir.

Büyüklük şampiyon olurken kadronda en az 2 altyapıdan yetişmiş oyuncu bulundurabilmek, diğerlerine de değer katabilmektir bir yandan da.

İlla ki skor tabelasından geçiyorsa büyüklük; 48 maç yenilmezlik serisi yapan da Beşiktaş'tır, ülke tarihindeki tek namağlup ve tek statsız şampiyonluğu yaşayan da. 

Taraftarsa büyüklük; 15 yıllık şampiyonluk özlemine son verirken sıkıyönetimin sokağa çıkma yasağında sokakları siyah beyaza boyayan taraftar da bizdedir, desibel rekoru kıran da, Van'da geceyi sokakta geçiren depremzedenin üstünü örtüp, kırsalda bir köy okulunda okuyan öğrencilere kitap, kalem, bot, kaban götürüp kartal pençesi yaptıran da.

Edirne'den öteye geçebilmekse büyüklük; Şampiyonlar Ligi gruplarından namağlup çıkan da Beşiktaş'tır, 20 yıldır "Bizim UEFA kupamız var" diyenlere inat son on yıldır ülke adına yegane puan toplayan da.

Marka değeriyse mesele; iki kıtayı birleştiren tek stat da Beşiktaş'ın stadıdır, Süper Kupa finali oynanan da.

Real Madrid'in 3 teknik direktörünü ( Toshack, Del Bosque, Schuster) ve iki kaptanını (Guti, Pepe) getiren de Beşiktaş'tır maziye baktığında.

Ve bir büyük takım düşünün ki; ülkenin kurtuluşunun başladığı günü, tarihe "Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı" olarak geçiren de o kulüptür aslında.

***

Bir futbol takımının büyüklüğü ne ile ölçülür?

Mazisiyle, değerleriyle, taraftarıyla, kazandığı kupalarla, adını ülke dışında nasıl duyurduğuyla, yetiştirip değer kattığı oyuncularıyla, kendine has bir futbol ekolü yaratmasıyla, stadıyla, markasıyla...

Bazıları bu vasıfların birini taşır, bazıları birkaçını, bazıları Beşiktaş gibi, tümünü…

Ancak tarihte hiçbir büyük...

Büyük düşünür, büyük komutan, büyük sanatçı, büyük kulüp, kulvarı ne olursa olsun hiçbir büyük,

"Ben büyüğüm" diye bağırmaz elinde megafonuyla...

Kıymetli rakiplerimizin, Beşiktaş'ın büyüklüğünü haykıran sesine sağlık.

Mayıs ayında Boğaz'daki teknelerden herhangi birinde görüşmek üzere...

Doruk Koç / Duhuliye