Aslında iki anlama da çekilir bu başlık. "Yönetici arkadaşlar ne bekliyorsunuz takımın hakkını korumak için?" denebilir mesela. Minik takımınız, oyuncunuz turnuvada sahte lisans ile oynadı suçlaması ile bir kulüp başkanı tarafından ihraç edilir. Zaten kıt kanaat geçinen, çocuklarının geleceğini garanti alması için her türlü fedakarlığı yapan, oralara kadar gidip masraf yapan aileleri perişan olur, tartaklanır sesiniz çıkmaz. Hatta sayın Fikret bey, o kulüp başkanını Vodafone Park'ta konuk edip boy boy fotoğraf verir basına. Dün yine Konya’da U21 takımın sahada rakip teknik heyetten, taraftardan kaybettikleri bir maçın ardından dayak yer, sesin çıkmaz. Bugün, yarın tepkilerden sonra konuşsan ne olur? Senin başkanın kulüpler birliği başkanı, camia olarak dünyayı ayağa kaldırman, Konya’yı onlara dar etmen gerekirken yalandan bir satır açıklama yapıyorsun. Bu olayları engellemek, bu şerefsizliğe son vermek istiyorsan gerekirse A takımını maça çıkartmayacaksın. Ama bizde hata. Başlıkta da dediğimiz gibi ne bekliyoruz ki? Bu ülkede kim kendi başına hareket edebiliyor ki bizim başkan etsin. Abiler, ustalar ne kadar izin verirse o kadarsın. Yanındaki yöneticiyi kendi seçemeyen bir sistemden bahsediyoruz. Ben, hiçbir kurumu, hiçbirinin yöneticisi ya da başkanını gereğinden fazla ciddiye almamayı çok önceden başlattım. Hak ettiği kadar değer verip, fazlasına "He he' deyip geçip boş beklentilere girmiyorum. Bence deneyin daha az üzüntü oluyor.

Evde babanın, iş yerinde müdürün, hayatta politikacının, takımda hocanın, sahada hakemin kompleksilisi insanı yaşamdan soğutur. Bu saydıklarım hakimdir, karar vericidir. Adil olmak zorundadır. Kimseden etkilenmez hatta kendinden bile. Bu VAH çıktığından beri hakemlerin rezillikleri, foyaları, bir yerlere bağlılıkları ortaya dökülmeye başlandı. Antalya – GS maçındaki orta oyununu gördünüz. Kavuklu ve Pişekar tadında izledik kahramanları. Tekrar söylüyorum bu Cüneyt Çakır hakem makem değildir, babası da değildi. Futbolu falan bilmez. Nasıl yükseldiği, nasıl Avrupa'da maç aldığı ile ilgili derin şüphelerim ve tahminlerim var ama burası yeri değil. Dün ise Başak- FB maçında yaşananlar skandalın da üstünde bir boyut. Ne hikmettir son iki haftada (Rize-Başak) Fener maçlarında VAH sistemi 5-10 dakikalık gidiyor. Rize’de tutmadı ama dün bayağı işe yaradı. Aslan parçası Ali Palabıyık evine telefon etse hanımı "ofsayt değil" diyebileceği bir pozisyonda gol iptal oldu. Neymiş sistemde arıza varmış. Buraya kadar gördüklerimiz rezillikler, foyalar, derin futbol abilerine bağlılıklar idi haftasonu için. Asıl Konya’da ise işin kompleks tarafı çıktı ki aman aman. Öncelikle ilk penaltı için çok mantıklı bir yorum yaptı maçı seyrettiğim arkadaşım. Kendisi hafif şiman futbol topuna ayağını sürmez ama kurallara çok hakim. "O pozisyonda doğru hakem yorumu penaltının Karius tarafından yapıldığı devamında gol olsa idi avantaj olmadığı için dönüp Karius’un pozisyonuna penaltı ve sarı kart verilmesi olmalıydı" dedi ki hiç de mantıksız değil. Ama nerde bizde öyle saha öyle masa hakemi. Hadi bizimkinin kendi şiman onların beyinleri, kalpleri obez. İkinci hata o pozisyonda direkt kırmızı gösterilmesi. Vida çizgide değil onu geçse top belki Pepe’ye çarpacak olsa olsa maksimum sarı olmalı idi pozisyon. (Çift sarı kart olacaktı tabii ki) Hadi bunlar cahillik diyelim. Peki Medel’e verilen penaltı? Hadi yanlış gördün gittin VAH’a baktın. Hala neyi veriyorsun? Ben cevap vereyim, sen değil senin kompleksli bünyen veriyor o penaltıyı. İlk yarıda ayağa basmaları ya da verilmeyen penaltıyı saymıyorum artık. Şimdi bu yukarıdaki insanları, (hakem) ait olduğu kurumları (MHK, TFF) ciddiye alıp dinlemek mi lazım yoksa "he he" diyip geçmek mi? Bence geçelim.

Gelelim Beşiktaş maçına. Sistem mistem konuşacak hal yok bu maçtan sonra. Öncelikle iğneyi kendimize. Be Vida kardeşim sen neyin peşindesin? 1. dakika adama arkadan dalıyorsun! Stoper adam elde sarı kart, 89 dakika oynar mı? Peki Caner kardeşim sen? Yenilen goldeki kornerden hemen önce, (Gökhan Gönül'ün çıkardığı atak) top arkaya açılmış, adamlar korner direğinin oradan topu almış dönmüş pas yapmış, top Traore’ye gelmiş adam almış kafayı kaldırmış, bir dürtmüş iki dürtmüş sen neredesin? Hadi anladık köşelerde yakalandın mı rezil olmayayım diye geri kaçıp orta yapmalarına izin veriyorsun da burada adam kaleye vuruyor ALOOO.. Elin arkada 5 metre öteden yalancı savunma yapıyorsun. Ne diyelim sana da hayırlı işler. Takım maça fena başlamamasına rağmen adamların kendi sollarından bizim sola attıkları iki üç ters topla kontrol verildi karşı tarafa. Yenilen ilk golde Caner sağ açıkla içeri girerken neden Vagner sol bek gibi kaldı, sol açık Babel neden önde kaldı açıklaması yok. Dağılmışlığın göstergesi. 60-65 ‘e kadar takım dururken olumlu laf edilecek tek kişi Adem iken onun pilinin bitmesi ile takımın vites arttırışını izledik ki bundan sonrası tam bir büyük takım edası ile oynandı. İki muhteşem gol ve sonrası şansız bir beraberlik. Şenol hocanın açıklamalarını dinledim maçtan sonra ki tüm Beşiktaşlıların hislerini ortaya döktü sanırım. Son bölümde sahaya konan inaç, hırs ve kalite eğer devam eder bir de bunların üstüne Şenol hocanın kadro seçimindeki evlat kontenjanı azalır ise şampiyonluk zor olmayacak. Milli maç arasından sonra gerçek bir solbekin takıma katılacak olması, defans göbeğinde Pepe- Medel ön tarafa Atiba- Ozi- Adem’in gelecek olması ve en önde Vagner’in artan formu gelecek için ümit vaadediyor. Love demişken, son bölümde çok iyi oynadı. Her kafa topunu aldı hemen hemen. Attığı golde o kafa sıyırmasını yapabilcek oyuncu çok azdır bana göre. Buradan hareket ile eğer bu kadro kafamızdaki futbolu oynar ise devre arasında santrafordan ziyade Atiba’yı kesecek kalıplı bir ön liberonun daha elzem olduğunu düşünüyorum. Bu son bölümde yazdıklarım normal şartlardaki baskısız, özerk, özgür , derinsiz bir futbol ülkesi için tabi ki. Peki biz orada mı yaşıyoruz? He he..