Öncelikle kısaca içeriye bir çift söz. Bu işe gönül vermiş herkes kendine göre haklı sebeplerden dolayı birilerini eleştirip işini düzgün yapmaya davet edebilir saygı çerçevesinde ve camia içinde kalacak şekilde. Ama şurası kesin ki başkana, hocaya, doktora, masöre vs. karşı kullanılacak sözlerin bir sınırı bir haddi olmalı. Çek git ,defol git tarzında bir yaklaşım ancak bir yolsuzluk, usulsüzlük neticesinde söylenecek sözlerdir ki şu ana kadar böyle bir duruma şahit olmadık. Herkes doğru, yanlış, eksik, fazla kapasitesi ölçüsünde emeğini koyuyor ortaya diye farzetmek, bazen oluyor bazen de başarı gelmiyor şeklinde yaklaşmak en rasyoneli sanırım. Bu iş bayrak yarışı, yapamayan, artık eksik olduğunu gören zaten bırakır, bıraktı da şimdiye kadar. Son zamanlarda gerek sosyal meyada gerek sosyal ortamlarda karşılaştığım eleştirlerin boyutuna dikkat etmek camia insanlarının görevi olmalı diye düşünüyorum.

Dedim ya bunlar ev içi sorunlar. Ama asıl düşmanlar dışarıda. Kulüplerin tarihleri kendi içinde bir kişilik oluşmasının en büyük sebebidir diye düşünürüm hep. Hatta daha ileri gideyim bu kulüp kişiliği taraftar profilini de belirlemekte. Tanıştığım bir kişi ile 10 dakika konuşayım hangi takımı tuttuğunu tahmin edebilirim gibi gelir hep. Hele de Beşiktaşlı ise tak diye bilirim. Evet Beşiktaş tarihi de hep mücadelelerle dolu. Herkesin geçmişe dönüp Osmanlı zamanlarından bu yana kulüp tarihine göz gezdirmesini şiddetle öneririm. Göreceksiniz ki maceranın en başından itibaren hem spor yapıp hem de savaşmış kulüp. Osmanlı'nın son zamanlarındaki istibdat rejimine karşı duruşundan tutun, Balkan savaşlarına ardından Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün başlattığı kurtuluş mücadelesine kadar hep Beşiktaş’ı görebilirsiniz. Birileri İstanbul’da İngiliz askerleri ile General Harrington kupası oynayıp bunu kazanmakla övünüp, cepheye moral verdik derken o cephede şehit oluyordu Beşiktaş sporcusu. Burada çok kısasına değindiğim spor dışı savaşların belki bin belki on bin misli spor arenalarında verildi, hala da veriliyor.

Kişilik meselesinden bahsetmiştik ya işte Beşiktaş Kulübü'nün bana göre en büyük özelliği dürüstlüktür. Doğru doğrudur, yanlış da yanlış. Sana göre öyle bana göre böyleyi sevmez bu kulüp. Tabirimi mazur görün öyle kıçı başı oynamaz yani. Kendi başkanı bile (kulüp çıkarları için dahi olsa) güce tapmaya yeltendi mi tepki görür. Ee tabi bu çağda çok zor, çok hırpalayıcı bir özellik bu. Paranın, bürokrasinin, bağlantıların çok devrede olduğu dönemler ızdırap olur hep bu tipte bir anlayışa... Ama ne yazık ki futbol kültürü bu ülkede tamamen bu değerler daha doğrusu değersizlikler üstüne inşa edilmiş, değişmesi çok da çabuk olmayacak belli ki.

Evet sayın Fikret Orman’nın açıklamalarının satır aralarını iyi okumak gerekli. Mesela "Ben artık hakemlerde iyi niyet aramıyorum' dedi başkan. Yani bu laftan çok naifçe iyi niyete falan gerek yok, "Çıkın görevinizi yapın" da çıkabilir, "Artık hakemlerin iyi niyetli falan olduklarına inanmıyorum, art niyetli olduklarını düşünüyorum" da. Ve hemen bu toplantının ardından yeni bir cephe açıldı camia için. Namoğlu istifa cephesi. Evet, "İşini layiki ile yapamayan gitsin, yapacak olan gelsin" dedik de bu iş bir kişi meselesi değildir ki. Kim ki bu insanlar? TFF de herhangi bir görevde olan herhangi birine, sahibinin sesi olmaktan öteye gidemeyen, kendi insiyatifi olmayan, salla başı yap operasyonu al maaşı bir elemana benziyor desem, hayır der misiniz? Yoz sistemin bir dişlisidir, neferidir sanki desem? Tüm bunları hakaret ya da küçük düşürücü olsun diye de söylemiyorum. Görüntü bu. Zaten bu görüntüden rahatsız olunsa başka aksiyon alır oyunun içindeki kahramanlar.

Şu andaki MHK başkanının geçmişteki Ahmet Güvener’den, Bülent Yavuz’dan, Mustafa Çulcu’dan farkı var mı Allah aşkına? Hatta bu derin sistem sanki öyle bir canavar ki efsane oyuncumuz Zekeriya Alp’i bile başka bir kişiliğe evirmişti o mevkiye geldikten sonra hatırlatayım. İstifa istemek, en uygun protestodur ve doğrudur en azından bir kıvılcımdır. Peki ardından ne olacak? Biz kelle isteyeceğiz, biraz nazlanacaklar ama verecekler o kelleyi. Eee? Yerine sen, ben, o ya da bir başkası gelse mesela, düzecek mi her şey? Hayır tabii ki. Yani diyeceğim o ki aynı meşhur reklamdaki gibi bu futbol dünyasında resmi görevde isen "Sen, sen değilsin" tadında oluyorsun, işte asıl sorun burada. Ha diyeceksiniz ki ne yapalım, bırakalım mı işin peşini? Yok, tam aksine mücadeleye devam. Ama öyle efendiymiş, ağzını açmamakmış, tarzını bozmamakmış olmasın bundan sonrası. Ayağına basıldı mı sesini çıkartacaksın. Bu senin en masum hakkın ve şartların gereği. Bundan sonra asıl hedef, kişilerden bağımsız bu kokuşmuş, kaypak, yalan dolanı bol , güce taptıran futbol düzenini yıkmak olmalı. Sahada güçlü olan, inançlı olan, ahlaklı olan kazansın, cebinde para, entrikada hokkabaz olan değil. Camia tüm benliği ile bunun için çabalar iken öncülük, liderlik görevi, yönetici kıyafeti giyenlere düşüyor. Kulüp kişiliğinin temel ilkelerini bozmadan daha agresif daha aktif bir Beşiktaş için sizleri sahneye alalım.